ʺDayanma gücümüzʺ Üzerine Minik Bir Yazı

Uzm. Psk. Şükran Başarır´ın ʺDayanma gücümüzʺ üzerine yazdığı yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

“Dayanma gücümüz” üzerine düşünüyorum dün gece, bu kapanma haberini aldığımızdan beri. Bu haberi bekliyor olsak da, olması gerekenin bu olduğuna inanıyor olsak da, hepimizin morali elbette ki bozuldu. Çok zor olacak diyor herkes birbirine, hele böyle havalar ısınırken, hele bayram tatili de işin içindeyken. Nasıl dayanacağız? Aslında gerçekten sandığımızdan çok daha büyük bir dayanma gücümüz olduğuna inanıyorum ben şahsen. Sadece insanlık tarihinden yola çıkarak değil, kendi deneyimlerimden o kadar iyi biliyorum ki. 9 yaşımdayken çok büyük bir ortopedi ameliyatı nedeniyle tüm yıl okula gidememiş, tüm yılı evde yatarak geçirmiştim. Ne dışarıyı görebilmiştim, ne arkadaşım olmuştu, ne de okula gidebilmiştim. Annem- tek ebeveynim olarak- beni telefon, tablet, ipad, hatta çizgi film kanalları bile olmadan oyalamaya çalışmış, çoğu zaman da evden çalışmak ve ev işleri nedeniyle beni kendi halimde bırakmak zorunda kalmıştı. Ben tüm yılı yatakta yatarak, yattığım yerden bazı oyunlar oynayarak, ansiklopediler okuyarak ve örgü örerek geçirmiştim. Sevgili öğretmenim ara ara gelir, aylık ünite dergilerini eve getirir, bana bazı konuları anlatır, evden yapmaya çalıştığım ödevleri kontrol eder giderdi. Ne kadar yapabildiysem artık. Annem her sabah haşlanmış yumurtamın kabuklarını resimdeki gibi böyle değişik değişik şekillerde boyar, konuşturur, evde saklar, nerde olduğunu tahmin etme oyunu oynatırdı. Ne basit ve saçma geliyor şimdi kulağa şimdiki çocukların imkanları düşünülünce değil mi? Ama o zor dönemlerden aklımda kalan bu “oyalanma ve baş etme çabaları” işte. O yıl çok ağır yollardan bana sabrı, dayanma gücünü ve kendi kendine oyalanabilmeyi öğretti, bunu sonraki yıllarda çok daha iyi anladım. Sene kaybı yaşamadan, evden çalışarak 4’e geçtim ve devam edebildim. Sonra ilkokul bitince de 7 yıl sürecek olan yatılı okul hayatım başladı. Zor muydu? Hem de nasıl! Üzüldüm, ağladım, yalnız hissettim, okuldan kaçmak istedim, ama işte tüm bu zorluklarla büyüdüm mü büyüdüm. Sabrı, gün saymayı, hiç bitmeyen bir umutla “Bitecek bu günler” diye mezuniyeti beklemeyi, özlediklerime (annem, evim, yatağım, oyuncaklarım, televizyon, istediğim şeyi yiyebilme vs.) kavuşmayı beklemeyi, hayatta her istediğimin hemen olamayacağını vs öğrenerek büyüdüm. Çalışmak istemesem de günde 3 zorunlu etütte sessizce kalmaya dayanarak büyüdüm. Belki de zaten büyümek akademik öğrenmeden çok böyle olabiliyordu. Böyle büyüme daha iyi ya da daha faydalı demiyorum, asla. Çocuklarım böyle büyüsün istemezdim, ama böyle de büyüyebiliyor işte insan… Tüm bu zorluklarla ve hatta çok daha büyük zorluklarla çocuk yaşta karşılaşabiliyor ve dayanabiliyor bazı insanlar. İstediğimiz hemen her şeyi yapabildiğimiz, süper özgür, süper mobil, süper kontrolü elimizde tuttuğumuz hayatlarımızdan tam kontrolsüzlüğe, tam kapanmaya geçmek elbette ki hepimiz için çok sarsıcı. Ama pandemi öncesi hayatımızın da getirileri olduğu gibi götürüleri de vardı, şimdiki karantinalı hayatımızın da. Çok farklı avantajlar, çok farklı dezavantajlar. Sadece karamsarlığa kapılmaktansa, zorluklara dayanabileceğimize inanmak, azla da yetinebileceğimizi görmek, o hiç bitmemesi gereken umuttan güç almak dayanak noktamız olacak. Hayatımızdaki her şey kısıtlanabilir ama hayallerimiz, umutlarımız ve dayanma gücümüz asla, biz vazgeçmediğimiz müddetçe.

 

Uzm. Psk. Şükran Başarır


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız