BÖLÜM 1: SINAV KAYGISI - Merak edilenler, bilinmeyenler, en çok sorulan sorular...

Sınav kaygısı nasıl yaşanıyor? Pandemi koşullarının tüm kaygıları derinleştirdiğini de dikkate alarak, sınav kaygısı bu dönemde nasıl şekilleniyor? sorularının cevabı bu yazımızda sizleri bekliyor.

Klinik Psk. Yeliz Çifçi ve TED Adana Koleji Direktörü Mustafa Balkaş, Dr. Çağrı Kalaça'nın moderatörlüğünde “Sınav kaygısıyla baş etme ve akademik başarıyı artırmak üzerine merak edilenler” hakkında konuştu. Paylaş Büyüsün izleyicilerinin soruları üzerinden şekillenen programda aile ve okul çevresinin rolleri ve yapılabilecekler üzerinde de duruldu.

Programı buradan izleyebilirsiniz.

* Sınav kaygısı nasıl yaşanıyor? Pandemi koşullarının tüm kaygıları derinleştirdiğini de dikkate alarak, sınav kaygısı bu dönemde nasıl şekilleniyor?

Yeliz Çifçi: Sınav diye tanımlanan o ölçme değerlendirme, kaygı uyandırıyor. Burada mesele aslında o kaygının dozu. Belli bir düzey kaygı sağlıklı ve gereklidir, ama dozu belli bir noktayı aştığında, işlevselliği olumsuz etkilediğinde, yani sınavda başarılı olmayı engellediğinde artık kaygı bir problem oluyor.

Kaygıyı tarif edelim. Aslında bizim bütün duygularımız, düşüncelerimizin bir ürünü. Dolayısıyla kaygı da, bizim farkında olmadan oluşturduğumuz atıfların sonucu olarak yaşadığımız bir duygulanım. Bizim duygularımız, düşüncelerimizden bağımsız olmadığı için, aslında kaygıyı anlamaya çalışırken ve her çocuk özelinde kaygıyı anlamaya çalışırken o çocuğun kaygısını yaratan düşünce sistemini görmek gerekiyor. Yani bu çocuk mesela, herhangi bir sınava nasıl bir anlam yüklüyor ki, o anlam içindeki düşünce şekli, o çocukta baş etmekte zorlanacağı bir duygulanım yaratıyor.

Mustafa Balkaş: Pandemi başladığından beri kaygı çok büyük problem haline geldi. Kaygı düzeyi yükselen öğrenciler arttı; hatta yetişkinlerin de kaygısı yüksek bu dönemde. Lise ve üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerin kaygılarını yükseltmemek için anne-babaların özel bir çaba sarf etmesi gerekiyor. Öğrencilerin kaygı düzeyini düşük tutmak için okul yönetimleri, öğretmenler, rehber öğretmenler ve ailelerle bu konuyu birlikte ele almalı. Uzun zamandır anne-babalar ve çocuklar evde birlikteler, bunun yarattığı sıkıntılar da var. Optimal düzeyde bir kaygı iyi bir şey ama, anne-babalara bu dönemde kaygıyı kontrol etmek için çok büyük bir görev düşüyor.

* Sınavla ilgili stresin kaynakları nedir? Aileler ya da okul tarafında hangi koşullar bunu ortaya çıkarıyor?

Yeliz Çifçi: Buradaki temel sıkıntı, kişi kendi bütünlüğüyle ilgili bir anlam yüklediğinde kaygının şiddeti artmaya başlıyor. Bizi oluşturan birçok parçamız var aslında. Ne zaman ki, akademik başarı bireyi oluşturan bir yüzdelik dilimi, yüksek bir pay haline geliyor, oradaki atıf çok yüksek olmaya başladığı için, kişiliği tanımlayan bir parçaya dönüştüğünde, doğal olarak sınav kaygı yaratan bir şeye dönüşüyor çocuğun iç dünyasında. Çünkü sınavdaki notu üzerinden çocuk kendini tanımlamaya başlıyor.

Çocuklara genelde okulla ilgili bir soru yöneltildiğinde bu “Matematik dersinin notu kaç?” gibi bir soru oluyor, “Derslerden zevk alıyor musun, eğlenceli mi?” gibi sorular sorulmaz. Sınava atfedilen bir sürü alt mesajlar var. Demek istediğim böyle bir şey. Bunlar bir bütünlük oluşturmaya başlıyor.

Ben bazen ailelere “Kaygı var çocukta.” diyorum, aileler diyor ki “Biz sınav konusunda hiç zorlamıyoruz.” “Peki, mesela evinize misafir çağırdığınızda nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?” diye soruyorum. Aile anlatmaya başladığında ortaya çıkıyor. Basit bir misafir çağırmada bile ne kadar çok detayı dikkate alıyorsunuz. Bu yaptığınız şey bile, çocuğa bir konuya nasıl hazırlanması gerektiğiyle ilgili bir alt-mesaj veriyor. Çocukla kurulan ilişkilerde böyle çok alt mesaj oluyor. Sürekli her şeyi dört dörtlük yapmaya çalışıyorsunuz ya da tatile gideceğiniz zaman bavulunuzu hazırlarken üst düzeydeyse hazırlıklarınız. Çocuk bir şey yaptığında o kodlamayı yapıyor zaten. “Hatasız yapmalıyım.” diye düşünüyor. Mükemmeliyetçi yapılarda kaygı düzeyinin üst düzey olduğunu gözlemliyoruz klinik olarak.

* “Sınav stresinde öğretmenin, okulun, eğitim sisteminin rolü nedir?”

Yeliz Çifçi: Çocuklarla yakın temasta çalışan öğretmenler. Öğretmenlerin çocukta şevk yaratması, inanç yaratması önemli. Okulun çocuğa güvenmesi, hedef koymasında yardımcı olması önemli. Öğretmenlerin bu anlamdaki pedagojik yaklaşımlarının çok belirleyici olduğunu düşünüyorum. Düşük not aldığında onu yargılayacak bir söylem yerine, onun tarafını anlamaya çalışmak, çocuğa başka bir mesaj veriyor. Öğretmenlerin kurduğu ilişkiler, ilişkide kullandıkları iletişim dili, hepsi birer mesaj veriyor. Bütün duygularımız atıflarımızın toplamı. Öğretmenin, yöneticilerin, rehberlik servisinin, okulun vizyonunun bile söylediği çok fazla şey var çocuğa.

* Ders dışı uğraşlar, hobiler nasıl etkiliyor çocukları ve kaygıyı? Mükemmelliyetçiliğin rolü nedir?

Bu dönemde aileler çocuğun hobilerine, uğraşlarına ara veriyorlar; sosyal yaşantısını kısıtlıyorlar. “Biz hepsini bıraktık” diyorlar. Niye bıraktınız, bu çocuk nerede rahatlayacak? Bilişsel çalışmamız, zihnimizin bilişsel kapasitesi ruhsal yapımızdan bağımsız bir parça değil. Bizler çocukların hayatında onları besleyen kaynakları kısıtladığımızda, hatta kısıtlamayı bırakın kaldırdığımızda kaygının ortaya çıkması için bir kapıyı açmış oluyoruz zaten. Bizim teskin edici araçlara ihtiyacımız var, içgüdüsel olarak var bu. Büyüdükçe bu araçların şekli değişiyor. Dünyada bu kadar çok hobi olmasının sebebi bu. Teskin etme araçları; kendi aynalarımız onlar bizim. Bir çocuk sadece akademik başarısından ibaret değil, yaptığı resim, dinlediği müzik, arkadaşıyla buluşması… Bunlar onun ruhsal yapısını zenginleştiren, besleyen, zor duyguları yönetmesini kolaylaştıran araçları. Okulların, çocukların sınav dönemlerinde faaliyetleri kısıtlamamaları çok önemli.

Mustafa Balkaş: Mükemmelliyetçilikten devam edersek, Doğan Cüceloğlu'nun bir sözüyle başlamak isterim: "Mükemmelliyetçilik, zehirdir." Öğretmenin mükemmelliyetçi olması, anne-babanın mükemmelliyetçi olması çok toksik bir şey, bunu biliyoruz.

Velilerin çalışma süresi, oyun süresi konularındaki beklentilerini kısması gerekiyor. Çocuğun telefonunu almak ya da telefonunu kontrol etmek, onun özel hayatını tanımamak ve sınırları aşmak stres yaratan tutumlar. Okul ya da aile tarafında bunların gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu baskıcı tavırlar çözüm getirmiyor, onun yerine çocukla konuşmak ve onun alanını tanımak gerekiyor.

Çocuğa güvenmek gerekiyor, bu güvenin karşılığını veriyorlar, suistimal oranları çok düşük.

Ona sürekli “Çalış, çalış, çalış!” demeden kaygıyı azaltacak birtakım etkinlikler yapılabilir, farklı konularda yapılabilecek sohbetler olabilir, çocuklarla arayı/ilişkiyi bozmamak önemli.

Bu süreçte öğretmenler ve rehberlik servisleriyle iş birliğini devam ettirmek gerekiyor.

* Sınav stresinin çocukları etkilemeye başladığı durumda pratik olarak neler yapılabilir?

Mustafa Balkaş: Sekizinci sınıf, yaş grubu itibariyle baktığımızda dürtüselliğin, tepkiselliğin yoğun olduğu; çocukların ergenliği en sert şekilde yaşadıkları bir zaman dilimi. Zaten onunla boğuşurken, çok zorlu bir sınava giriyorlar. Buna yapacak bir şey yok.

Çocuklara karşı anlayışlı olmak lazım. Burada okullara, okul yöneticilerine büyük görev düşüyor. Velinin gereksiz yere aşırı bir baskı yaptığını hissediyorsa, bunu veliyle konuşmak mümkün.

Elbette sınavı kazanması lazım, ama kaygıyı artırmakla çocukların başarısını sağlamak arasında bir fark var. Kaygıyı artırmamak önemli. Mesela trafikte bir sürücü hata yapar, herkes arkadan korna çalmaya başladığı anda sürücü kitlenir. “Amygdala hijack” denen şey olur orada; duygular beyine hükmeder ve hiçbir şey yapamazsınız.

Çocuk paralize olursa, akademik başarı, sınav, çalışma… Bunlar söz konusu bile olamaz.

Aile ve okulun yapacağı en iyi şey, çocuğu anlamaya çalışmak, onu dinlemek, yapabilecekleri şey üzerine konuşmak, ulaşılabilir hedefler koymak… Öbür türlüsü ilişkiyi bozmaya neden oluyor.

Ben daha önce velilere “Bırakın, sınavla ilgili hiç konuşmayın.” diyordum. “Gel birlikte spor yapalım, gel birlikte film izleyelim.” vs. demek daha doğru. Aileyle ilişki düzeldiğinde, akademik başarıyı artırmanın yolu açılıyor. Akademik başarıyı nasıl artırırız, sınav başarısını nasıl artırırız, kaygıyı nasıl azaltırız... Bunun çaresi çocuklarla sohbet etmek, kaygıyı azaltmak. Sohbet etmek, akıl fikir vermek değil ama. Konuyu açıp onun fikirlerini dinlemek. Baskıyı kaldırmak önemli, çünkü bunun sonuçları mutlaka bir yerden çıkacaktır.

 

Bölüm 2: Kaygı ve Akademik Başarı blog yazısına buradan ulaşabilirsiniz. 


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız