ʺÇocuğun Hayal Gücünü Yok Etmeyin Yeterʺ

Behiç Ak´la röportajımızın devamını okumak için buraya davetlisiniz!

Çocuk kitapları yazarı ve çizer Behiç Ak'la kitap “okuma”nın yeni biçimleri, çocukların yeni ortamlarda içerik tüketme alışkanlıkları, ekran bağımlılığının sonuçları, 3-6 yaş resimli kitap okumaları, anne-babaların çocukla kurduğu ilk entelektüel ilişki, çocukları edebiyatla tanıştırmanın önemi, iyi bir çocuk edebiyatının temel nitelikleri ve Ak'ın son kitabı Altı Kırk Dört Dalgası'nda doğa-kent ve mutluluk temalarının felsefi arkaplanı üzerine uzunca sohbet ettik. Bu keyifli sohbetten öne çıkanları sizlerle üç güne yayılacak şekilde paylaşacağız. Bölümün temaları: “Okuma alışkanlığı başkalaşıyor mu”, “Ekranların rolü: Hayatla ekran arkasından temas etmek”, “Çizimlerle okumak: Çocuklar ve büyükler için zengin bir buluşma” şeklinde belirginleşti. Keyifli okumalar...     

Bir konudaki tutumunuzu merak ediyorum; son bir iki kuşaktır “kitap okumak” konusunda bir tartışma sürüyor. Mesela artık sadece “okumak”tan söz edemiyoruz. Gelişen teknoloji ve yeni etkileşim imkânlarıyla birlikte kitap okumanın yeni biçimleri ortaya çıkıyor (mesela e-kitap) ya da farklı içerik tüketme yöntemleri (sesli kitap, görüntüleri izlemek)… Kimileri bunun dehşet verici olduğunu, kitap okuma alışkanlığının ortadan kalktığını düşünüyor. Bu tartışmanın neresindesiniz?

- Prensip olarak şöyle bir şey var: Aslında bir şey, bir başka şeyin yerini almıyor. Her medyum kendi içinde bağımsız özellikleri olan bir medyum aslında. Yani kitap da öyle, dinlemek de öyle, bir şeyi seyrederek dinlemek de öyle… Bütün olarak izlemek ya da sosyal medyadan seyretmek hatta paylaşmak da öyle. Aslında genellikle pozitivist bir ideoloji içinde yetiştirildiğimiz için, hep bir şeyin bir başkasının yerini aldığını düşünüyoruz, oysa ki almıyor. Nasıl ki, sinema tiyatronun yerini almadıysa, bunun gibi bir şey.

Her şeyin kendi içinde bir özerkliği var ve kendi içinde artıları-eksileri, önemi var. Okumak da aynı şekilde. Okumak ve dinlemek arasında çok büyük bir fark var tabi. O da şöyle: Özellikle 3-6 yaş grubu için hazırlanan “picture book” dedikleri resimli kitaplarda çocuk büyükle birlikte tüketiyor bir kitabı. Orada okuma kavramının içine hem kavramlar, hem de resmi okumak, yani görsel okuma giriyor. Aynı zamanda büyükle bir hikâyeyi paylaşmak da giriyor.

Aslında bu eskiden beri var olan bir şey, burada yeni bir şey yok. Demek kitap, zaten “okuma”dan ibaret değil, 3-6 yaş için bu aykırı bir durumu vurguluyorsunuz…

- Tabi, o yüzden dinlemek ya da görsel olarak, hareketli olarak dinlemek, filmini izlemek hiçbir zaman için okumanın yerini almayacaktır. O tamamen farklı bir şey.

Ekranların Rolü: Hayatla Ekran Arkasından Temas Etmek

Ekran bağımlılığı konusunda kaygıları olan anne-babaların üzerinde durduğu bir konu “Çocuğumun hayal gücünü nasıl geliştirebilirim?” sorusu oluyor. Peki hayal gücü geliştirilebilir bir şey mi? Yoksa basitçe kitapla tanıştırın gerisi ona kalmış mı diyeceğiz?

- Çocuğun hayal gücünü geliştirmekten daha acil olan şey, çocuğun hayal gücünün daralmasını engellemek. Bu gerçekten çok acil. Çünkü ekran dünyasıyla, internet dünyasıyla çocuğun kurduğu ilişkide çocuğun hayal dünyası ciddi şekilde daralıyor. Bir kere çocuk bedensel olarak iki boyutlu şeylere çok alışmaya başlıyor. Mesela bir çay getirmeye kalktığı zaman ekrana bakan bir çocuk, o çayı bir türlü getiremiyor ya da birtakım sakatlıklar yapıyor. Bu duruma ekran, üç boyutlu hayatı engellemeye başlıyor ya da üç boyutlu oyunları engellemeye başlıyor. Bence bu hakikaten çok temel bir mesele.

Mümkünse bir yaşa kadar çocuğu ekranla, özellikle dijital ekranlarla tanıştırmamak lazım. Çocuğun gelişimine en ufak bir katkısı olmadığı gibi, gelişimini engelleyen bir şey; bu kesin.

Fakat ailelerde bir kolaycılık var ne yazık ki, o da şu: Çocuğu etkisizleştirmek için çocuğun eline bir ekran veriyorlar, böylelikle çocukla ilişki kurmak gerekmiyor. Bu büyük bir tembellik aslında. Çocukla ilişki kurma ihtiyacını ortadan kaldıran bir tembellik ve çocuğu iki boyutlu bir bağımlılığın içine sokuyor.

Ben bunu Postayla Gelen Deniz Kabuğu kitabında anlatmaya çalıştım. O kitabı yazma nedenlerimden biri de, sadece ekranın arkasından hayatla ilişki kurabilen çocuklarla dalga geçmek, birazcık onları ortaya çıkarmaktı. Şöyle bir tanıklıktan yola çıkarak yazmıştım: Bir gün bir sergi açılışına gittim. Bir anne ve çocuk geldi. Çocuğun elinde bir Ipad var. Çocuk resimlere direkt olarak bakamadı hiç, bakmadı. Hep Ipad'in arkasından baktı, öyle gezdi. Birkaç hafta sonra bir tiyatroya gittim. Yine bir aile ve bir çocuk vardı. Çocuğun elinde bir Ipad vardı. Çocuk baştan sonra tiyatroyu Ipad'den izledi.

Gerçeklikle kendisi arasına bir medyum koyuyor, anlatabiliyor muyum? O çok tehlikeli bir şey. Tiyatro mesela, tiyatronun kendisi tamamen buna karşıdır. Çünkü tiyatro primitif bir şeydir: Tamamen sahne üzerinde, o anda gerçek olan insanı izlediğiniz zaman anlamı olan bir şey. Filme çekildiğinde anlamı kalmaz. Birdenbire onu ortadan kaldırıyor. Onu bir medyum arkasından izlemiş oluyor.

Gerçeklikle aranıza bir medyum koyuyorsunuz. Bu çok fazla çağrışımları da olan bir şey. Hem bütün hayatınızın denetlenmesini, o medyum tarafından yönlendirilmesini geçerli kılıyor. Hem de sizin gerçeklikle kurduğunuz ilişkide böyle bir kırılmaya ihtiyaç duymanıza neden oluyor. Bir de her şeyi iki boyutluya tercüme ediyorsunuz.

Bu tabi, bunun oluşturduğu dünya, çok tehlikeli bir dünya. Yani herkes açısından. Bir yetişkin de eğer böyle bir dünya içindeyse çok tehlikeli bir şey. Çünkü onu ilişkiden, sadece iletişime taşıyan bir dünya. Oysa ki iletişim ve ilişki çok farklı şeyler. Siz belki önüne bir medyum koyarak bir tiyatro oyunuyla ya da bir insanla iletişim kurabilirsiniz, ama ilişki kuramazsınız. Çünkü ilişki çok boyutlu, çok karşılıklı da olan ve biraz da kaotik bir şey, yani o kadar mükemmel bir şey değil. Ama iletişim genelde tek boyutlu. Tek boyutlu ve medyumun kendisinin getirdiği bir şey, aslında otoriter bir yanı da var tek boyutlu olduğundan. Bu fark edilen bir otoriterlik değil, daha sonradan ortaya çıkabilir sonuçları.

İki kişinin aralarına bir medyum koyarak ilişki kurması, iki sniper'in karşılıklı ilişki kurması gibi aslında: İki tetikçinin birbiriyle ilişki kurması gibi. Çok tek boyutlu bir alem. O açıdan çok tehlikeli.

Çocuk dediğimiz zaman, çocuğun iki boyutlu dünyayla ilişki kurarak kendi beyinsel yapısını, idrak yapısını geliştirmesi, aslında onun en temel doğal yapısına büyük bir darbe. O da şu: El-beyin koordinasyonu aslında çocuğu çok geliştiren, büyükleri çok geliştiren bir şey. Elin o kaotik hareketleri, el yeteneklerinin geliştirilmesi, bunun beyindeki karşılığı ve oluşturduğu etkileşim. İnsan beynini hem çok geliştiriyor, hem sınırlarını bilmesine çok yardımcı oluyor. Hem de üç boyutlu bir şey. Bir heykel yapmak, bir seramik yapmak ya da resim yapmak, yemek yapmak… Tüm bunlar beynin yapısını çok geliştiren şeyler.

Tamamen nesnesiz olan, -matematik gibi, felsefe gibi- tamamen soyut olan, elle hiçbir ilgisi olmayan alanlar çok önemli. Fakat el – beyin koordinasyonu olmayan kişilerin sadece bu alanlarda gelişme gösterebileceğini düşünmek de doğru değil. Bütün bu koordinasyonu yok ederek oluşturulmuş bir dünya, gerçekten çok tehlikeli de bir dünya.

Çizimlerle Okumak: Çocuklar ve Büyükler İçin Zengin Bir Buluşma

Sizin çalışmalarınızla ilgili bir şey soracağım, epey bir görsel emek de var, çizimleri kendiniz yapıyorsunuz. Bu tercihinizin biraz önce konuştuğumuz şeyle ilişkisi nedir? Çizmek ne sağlıyor, artısı nedir?

- Benim kitaplarım hem yazıp hem çizdiğim kitaplar. 3-6 yaş grubu için çizdiklerim daha farklı. Onlarda çizgi çok daha yoğun. Çocuklar belli bir süre sonra, okumayı daha ilerlettikleri zaman daha az çizgili şeyler okumaya meraklı oluyorlar. Oysa ki, 3-6 yaş grubu için yaptığım kitaplarda çizgi de çok ağırlıklı. Aslında çocuk, çizgiye bakarak hikâyeyi anlıyor.

O yaş grubunda, büyük ve çocuk arasındaki asıl köprüyü oluşturan şey çizgiler. Çocuk o çizgileri okuyarak; kitabın herhangi bir yerinden giriş yaparak, bazen baştan sona izleyerek, bazen herhangi bir sayfadan, bazen sondan başa doğru giderek, nasıl istiyorsa… Çocuk nasıl bir tavır içindeyse ona uygun biçimde çizgiler üzerinden kitabı okuyor; bazen de çizgilerin eş zamanlı olarak getirdiği, sunduğu hikâyeden kurtulup sadece bir resimdeki kompozisyon üzerinde bir okuma yapıyor.

O kompozisyon üzerindeki hikâyenin yan etkileri diyebileceğimiz etkilerden yola çıkarak, örneğin bir masanın üzerindeki turuncu şeyin bir portakal olduğunu öğreniyor. “O ne?” diye soruyor. “Bu bir portakal” diyor babası. O, hikâyeden bağımsız bir süreç aslında. Böylelikle biz belki de hayatında ilk defa onu okutmuş oluyoruz. İlk defa görsel bir sembolle, gerçek hayat ve bir kavram arasında bir ilişki kurmuş oluyor. Yani portakalın resmi, portakal ve portakal kavramı arasında.

Tabii büyükle olan ilişki de, aynı zamanda bir öykü içinde yer aldığı için çok katmanlı bir ilişki haline dönüşüyor. Bu, sayfaları açılan bir kitapta art zamanlı olarak, görsel metnin arka arkaya sıralanması şeklinde oluştuğunda, yeni bir izlek sunan, yeni bir yapıyla karşılaşıyor. Bu, normalde yaptığımız okumalardan farklı. Bir tür oyuncak gibi çocuklar için. Aynı kitap belki 100 kere belki 200 kere çocuk tarafından tüketiliyor ya da ilişki kuruluyor bu pratikte.

O resimli kitaplar gerçekten defalarca okunuyor o yaşlarda...

- Bu kitaplar büyükle çocuk arasındaki ilk köprü, hatta ben şöyle diyorum: İlk ve son köprü. Çünkü çocuk okuma yazma öğrendikten sonra büyüklerden kopuyor ve kendi seçimleri doğrultusunda kitap okumaya başlıyor. O yüzden ilk ve son entelektüel ilişki aslında. “Son”u karikatürize ederek söylüyorum aslında ama bir gerçekliği de var.

O yüzden çok önemli bir şey. Çünkü dünyaya gelen çocuk da bir entelektüel aslında. Onunla entelektüel bir ilişki kurarsanız, o da bir entelektüel. Kavramlar, semboller, hikâye arasında ilişki kurabilecek bir bedensel bütünlüğe, bir algılama yapısına sahip ama öyle bir ilişki kurmazsanız, onu bir entelektüel olarak görmeyebilirsiniz.

Bu kitaplar, büyük ve çocuk arasındaki bir ortak payda gibi.

O yüzden ben onları yapmaya çalışırken biraz büyüklerin de hoşlanabileceği şekilde yapmaya çalıştım. Yoksa büyükler için gerçekten yıpratıcı bir şey olabiliyor bu kitaplar. Yani büyüğün zekasının altında olan bir kitap üretirseniz, “çocuk kitabı” diye, hakikaten büyük için çok bıktırıcı olabilir. Aptal bir şeyi çocuğa sürekli okumak zorunda kalan bir büyüğü düşünün, gerçekten çekilmez bir şey olur.

Yani büyüğün de zekasını kışkırtacak, onun da zekasına hitap edecek, büyük ve çocuk arasında entelektüel ilişki kurabilecek, onunla ilgili bir ortam oluşturabilecek bir kitap, bir medyum aslında bu tarz kitaplar.

Ben daha sonraki kitaplarımda da biraz o ilkeden yola çıkarak, yani büyükle çocuk sanki birlikte okuyacakmış gibi ya da birlikte paylaşacaklarmış gibi düşünerek yazmaya dikkat ettim. Çizgileri azalttım ama büyükler de okuyacak gibi. Çok ilginç bir şey oldu. Bu çok fazla tasarlanabilecek bir şey değil ama ben bunun böyle olmasını istedim ve böyle de oldu. İlginç bir şekilde, o kitapları büyükler de okuyor.

Bizde de durum öyle aslında...

- Büyük, eğer çocukla o 3-6 yaş dönemindeki gibi bir ilişki kurduysa, o zaman o kitapların sürekliliği gelmeye başlıyor. Bu degrade bir şey, biraz kademeli bir geçiş olsun istedim. Mesela Gülümseten Öyküler var arada, onlar biraz daha renkli resimli, ama 3-6 yaş grubu için değil de, 2'nci, 3'üncü sınıf çocuklar daha rahat okuyor onları. Onları okuduktan sonraysa çocuk romanları, şimdi sizin elinizde olan Altı Kırk Dört Dalgası gibi romanları okuyorlar.

Bunların hepsini büyükler de okuduğu zaman, kendi yaşlarına göre zevk alıyor, onlara da hitap edebiliyor. Böylelikle çocukla bu kitabı paylaşabiliyor fikir olarak, bu hikâyeyi paylaşabiliyor.

Emin değildim yaparken ama yıllar içinde bu oldu. Büyüklerin önemli bir kesimi bu kitapları çocuklar okuduktan sonra ya da onlardan önce okumaya başladı.

Bu entelektüel köprü de başka bir biçime bürünerek devam ediyor aslında.

- Evet evet, devam ediyor. 3-6 yaş grubu kitapları ilk ve son olmadı onlar için.

 

Behiç Ak'la röportajımızın ikinci bölümüne linkten ulaşabilirsiniz.

Behiç Ak'la röportajımızın son bölümüne linkten ulaşabilirsiniz.

 


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız