Kuşakların Bir Aradalığı Önemli

Bu yazıda yaşlılık ve kuşak iletişiminin önemi incelenmiştir.

Paylaş Büyüsün Canlı Yayın programlarında 17 Aralık Perşembe günü “Değişen Dünyada Çocuk Ebeveyn ve Yaşlı Etkileşimi” başlığı ele alındı. Yaşamın farklı bir evresi olarak yaşlılığın ve kuşaklar arası iletişimin öneminin irdelendiği programın moderatörlüğünü çocuk, genç ve yetişkin psikiyatristi Prof. Dr. Yankı Yazgan üstlenirken, konuk olarak Yaşlı Hakları Derneği kurucusu ve nöroloji uzmanı Dr. Gülüstü Salur programa katıldı.

Gülüstü Salur, Birleşmiş Milletler'den (BM) Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) bir dizi kuruluşun yaşlılıkla ilgili genellemeler yaptığını ancak her birinin ayrı derdi olan böylesi heterojen bir grubu tek bir sepete koymanın doğru olmadığını söyleyerek Yaşlı Hakları Derneği'nin yaşlılığın her yönüne sahip çıktığı için bu ismi aldığını belirtti. İsimde “yaşlı” sözünün geçmesinin bu söze karşı mesafe koyma kaygısını taşıyanlara yönelik bir tutum içerdiğini ve herkesin kimliği üzerinden tanımlanmasının doğru olduğunu söyleyen Salur “Kadın haklarını kadın diyerek, çocuk haklarını çocuk diyerek savunuyoruz, yaşlılar için de böyle olmalı” ifadesini kullandı.

Yürüttüğü çalışmalarda ve mesleki çabalarında kendi deneyim ve birikiminin ürünü olarak daha çok “bir yaşam düzeni anlayışı geliştirmeyi önemsediklerini” vurgulayan Gülüstü Salur, bu vurgunun altı yıl önce derneğin kuruluşuna yol verdiğini anlattı. Bunun hak bazlı bir girişim oluşunun diğer dernek girişimlerinden farklı ve Türkiye için öncü bir girişim olduğunu, faaliyetlerinde de proaktif bir yol izlediklerini belirten Salur, ileriye yönelik projeksiyonlarından bahsetti. Salur Türkiye'de bir dönem sonra bağımlılık oranlarının korkunç bir hal alacağını, neredeyse bir çalışanın bir yaşlının da geçiminden sorumlu hale geleceğini saptadıklarını anlatarak bunun önlemlerinin alınması için çalışmalar yaptıklarını söyledi.

Sorun genç görünme arzusu değil yaşlı dışlamacılığı

Yankı Yazgan'ın genç olma arzusu ya da insanların hiçbir şeyden geri kalmak istemeyişi, gelişen teknolojilerin genç gözükme konusunda insanları cezbettiği yönündeki olgulara dikkat çekmesine yanıt olarak Gülüstü Salur genç gözükme arzusunda sorun olmadığını ancak yaşlı dışlamacılığını hedef aldıklarını kaydetti.

Yazgan yaşlıların kendi durumlarından hoşlanmamasının diğer grupları da etkilediğini ve bunun biraz da bundan kaynaklandığını işaret etmesi üzerine Salur bunun yaygın olduğunu gençliğin yüceltilmesi, değerli kılınması ve yaşlılığın yanlızlıkla özdeşleşmesinin de benzer olgular olduğunu söyledi. Kuşaklar biraradayken yaşlıların bu kadar yalnız olmadığını vurgulayan Salur, insanların bir şeyler üzerinden hayatla bağ kurarak yaşadığını yaşlılıkta bu bağı kaybetmenin önemli bir eksiklik yarattığını da ekledi. Okumayı çok seven birinin gözlerinin görmemesi, Türkiye güzellik kraliçesi olmuş birinin fiziksel zerafetini yitirmesi, bilişsel becerileri üzerinden hayatla bağ kuran birinin bu becerilerinde ortaya çıkan dönüşümler gibi durumların hazırlıksız yakalandığında ciddi sorun yarattığını belirten Salur Gılgamış Destanı'nı örnek vererek yaşamın döngüsünden bahsetti.

Yaşlılık ve çocukluk/ergenlik ortak yönleri var

Yaşlılığı çocukluğa benzetmeyi sevmediğini ama geçerli ortak yönlerinin olduğunu -bakım ihtiyacı, kimi bağımlılıkların gelişmesi gibi- belirten Salur tıpkı bir çocuğun ya da ergenin ihtiyaclarının karşılanması gibi yaşlıların da ailesi ve toplum tarafından desteklenmesi ve dahil edilmesi gerektiğini söyledi.

Salur, “Dahil edilme özellikle üzerinde durduğum bir konu, yaşlanan bir insan çocuklarını büyütmüş, sağlıklı yaşlanıyor, kendi hayatı var, çocuklarının kendi hayatı var. Sonra aniden bir ihtiyaç hasıl oluyor, çocuklar o hayata dahil olmadan birden müdahil olmaya başlıyor. O evde ne yaşanıyor, mahremiyetinde, içinde değilseniz zaten birden sınırlar koyan, yasaklar koyan ebeveyne dönüşüyorsunuz. Yaşlığı çocukluğa benzetmekten çok yaşlılığın bir evresini ergenliğe benzetiyorum. Bir değişimin başladığı, büyük değişimlerin olduğu ama bu değişimi içgörüsü olmayan kişilerin yaşayabildiği bir evre bu. Bu değişime dair bir içgörünüz yoksa çevreyle çok çatışıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Yaşlılığa hazır olmanın birinci koşulu kendini tanımak

Yankı Yazgan'ın bu evreye iyi hazırlanmanın imkanlarıyla ilgili sorusu üzerine Salur, iyi hazırlanmanın birinci koşulunun kendini tanımak olduğunu söyledi ve “eksiği-gediğiyle, günahı-sevabıyla, kapasitesiyle, insan ilişkilerinde kendini nasıl konumlandırdığıyla” kendini bilen kişilerin hayatın her evresine hazırlanabileceğini vurguladı.

Yaşlıların oluşturdukları konfor alanları ve bağımlılıklarını ayırt etme konusunda da biraz tutuculuk gösterebildikleri üzerinde duran Salur, çok yaygın bir şekilde “50 yıldır araba kullanıyorum, bir şey olmaz”, “60 senedir sigara içiyorum yine yaparım” gibi dirençlerle karşılaştıklarını, özellikle yalnız yaşama konusunda bu yönde çok inatçı tutumların ortaya çıkabildiğini anlattı.

Yalnızlık ve özellikle kadın yalnızlığının daha fazla görünür hale geldiğine dikkat çeken Salur, insanların yalnızlıklarının genel iyiliklerini tehdit ettiğini gördüklerinde -özelde bir demans başladığında- bu durumlarını gözden geçirmelerini istediklerini, finansal suiistimal, fiziki tehditler gibi ihtimallere dikkat çekerek bu durumlara karşı aileden biriyle, bir kurumda ya da profesyonel bir yardımcıyla yaşama seçeneklerini çözüm olarak önerdiklerini ancak buna karşı çok büyük bir dirençle karşılaştıklarını söyledi.

Risklere kulak vermemeyi seçiyorlar

Yazgan bu ihtiyacı hissetmemelerinin nasıl açıklandığını sorduğunda Salur bunun bir kaç nedeni olduğunu belirtti ve bu nedenleri içgörü eksikliği, yaşlılığın getirdiği risklere genel olarak kulak vermemek ve kendi eksikliğiyle yüzleşmekten çekinmek şeklinde ifade etti.

Yük olmama kaygısı, hayatı üzerinde kontrolü kaybetmek istememeleri gibi haklı-haksız sebeplerin yanısıra gerçekten suistimallerle de karşılaştıklarını vurgulayan Salur, yaşlanırken insanların beden dili okuma becerisini çok iyi geliştirdiğini ve kendilerine yönelik tutumları daha hızlı ayırt ettiklerini, her zaman alınganlık yapmadıklarını da anlattı.

Ara kuşakların olmadığı etkileşimlerde istismarlar yaşanabilir

Gülüstü Salur huzurevleri konusunda kendisinin de “yaşlılığımı burada geçirmek isterim” diyebileceği bir yer olmadığını, en lüks ve yeşillik içinde gibi görünen yerlerde de kültürüyle ilgili ciddi eksikler olduğunu belirtti.

Çocuk yuvası ve huzurevi ortak mekan kullanımı gibi örnekleri çok benimsemediklerini belirten Salur, konuya ilişkin “Bir kaç sorun var, sadece bakıma muhtaç iki grubu bir araya getirmek olmamalı. Çocuk için yaşlı modeli huzurevinde yaşayan yaşlı olmamalı. Yaşlıların dürtüsel davranışları çocuklar için riskli olabiliyor, istismar olabiliyor. Mutlaka ara kuşakların birarada olması gerekiyor” dedi.

Yine benzer başka deneyimlerde örneğin üniversite öğrencisinin yaşlıyı bir sosyal sorumluluk projesi olarak görmesi, yaşlının yardımcısını çok sahiplenip nüfusuna geçirmek istemesi gibi istismar ilişkilerinin ortaya çıktığı üzerinde duruldu ve bunun güç ilişkilerine dayalı istismar örnekleri olarak ortaya çıktığı not edildi. Ara kuşakların olmadığı bu etkileşimlerin sıkıntılı durumlar ortaya çıkarabildiği üzerinde duruldu.

'Taleplerini dile getirmesi gereken sıradan insanlar'

Gülüstü Salur, kendi torunlarına bakan ve bir kuşağa daha kendini adayan kalabalık bir yaşlı topluluğunun da olduğuna dikkat çekerek yaşlılığı romantisize etmek yerine çeşitliliğini de gözeterek onları kendilerini ifade etmeleri gereken, taleplerini dile getirmesi gereken sıradan insanlar olarak görmenin doğru olduğunu vurguladı.

Yankı Yazgan'ın “Yaşlılıkla ilgili evrelendirme yapıyor musunuz” sorusuna evet yanıtını veren Salur üretken ve aktif bir insanın 70 küsurlara kadar pek de yaşlılık göstermeden kalabildiğini, tam bağımsız yaşamasının mümkün olduğunu; 75-80 arasında daha farklı bir dönem yaşandığını -burada aktif dinamik olanlar da olsa- ve bu döneme yaşlılığın orta dönemi olarak gördüklerini, 85 üstünüyse yaşlı olarak nitelediklerini söyledi.

Hayatı anlamak için ölümü de tanımak ve kabullenmek gerektiğini söyleyen Salur, Dernek'te de yaşam sonunu, son evrelerin zorluklarını ve ölümü de konuşabilmeyi savunduğunu ve buna da sıra geleceğini düşündüğünü belirtti.

Pandemi dönemi ölüm korkusunu herkese hissettirdi

Yayında ayrıca pandemiyle ilgili sürecin yaşlılığın izolasyonunu, mahrumiyetlerini herkese tattırdığı üzerinde durulurken Salur “Biraz ölüm korkusuyla, hastalık korkusuyla yaşamanın, istediğimiz kadar sosyalleşememenin, sarılamamanın ne olduğunu her yaştan insan tadıyoruz. Yaşlanma anlamına gelen bir sürü şeyi insanlar 'bu ne zaman geçecek' diye yaşıyor, yaşlanan biriyse 'bu ne zaman geçecek' diye yaşamıyor” ifadelerini kullandı. Yazgan da yaşlı nüfusun devamlı yaşadığı tecrit ve ölüme yakınlığı herkesin fark ettiğini hatırlatarak bu dönemde sağlık sorunlarınınsadece virüs nedeniyle değil genel olarak da arttığına dikkat çekti. Gülüstü Salur büyük bir stres ve yoksunluk olduğunu kalp damar sorunlarından ölenlerin çoğunlukta olduğunu, Yazgan da yaşama arzusunu zayıflatan bir dönem olarak geçen bu dönemde karamsarlığın da insanları etkilediğini söyledi. Yazgan “Yaşama asılmazsanız yaşam da sizi tutmuyor” ifadesini kullandı.

Pandemi dönemine ilişkin bir başka başlık olarak teknoloji kullanımıyla ilgili de ilginç gelişmeler olduğu üzerinde durulurken Salur bu alanda kendi deneyimlerinden örnekler vererek “hepimiz hayata sarılmanın yeni biçimlerini bulduk” dedi. Teknolojinin duygusal dokunuşlarla hayatımıza dahil olduğunu belirten Salur, “herkesin telefonu kendisi kadar akıllı” sözünü kullandığını belirtti.

Yaşlı Hakları Derneği politikalarını oluşturuyor

Yankı Yazgan tarihteki ünlü kişilerden örnekler vererek kendilerinin ötesinde bir zaman için hareket eden insanların (örgütçü ve hak temelli aktivistlerin) da bu durumda olduğuna dikkat çekti. Kimi insanlar için anlaşılmasının güç olduğunu ancak bir çok yaşlı insanın davranışını bir de bunun açıklayabildiğini belirten Yazgan, derneğin yaşlı üyelerinin durumunu sordu.

Salur, derneğin daha çok politika oluşturma evresinde olduğunu belirterek çalışmalarından örnekler verdi. Ataol Behramoğlu'nun 65+ kısıtlamalara yönelik dava açmasının ardından onunla temas kurduklarını anlatan Salur, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin stratejik planlama toplantısında geçen yıl ilk kez yaşlılığın bir başlık olarak alınmasına önayak olan çalışmaları anlattı.

Pandemi sürecinde başta “evde kalalım” bayrağını taşıdıklarını, ancak iyimser hale gelince yaşa özgü kısıtlamalar getirilmesinin yanlışlığını vurguladıklarını yine ikinci dalganın gelmesiyle birlikte biraz daha yaşa özgü kısıtlama olmasın ama yaşlıları da ayrıca korumak gerek noktasına ulaştıklarını dile getiren Salur bunun bir samimiyetsizlik olarak görüldüğünü derneğin eleştiri aldığını da anlattı. Salur bu dönemki kısıtlama politikasının, aşı konusunda yaşlılara gösterilen öncelikle souçlandığını ve samimiyet testinden geçtiğini de işaret etti.

Yerel yönetimler uyanıyor

Yankı Yazgan'ın “Yaşlanma sürecinde olan kişilerin evrelerden geçtiğinden bahsettik, bakım ve destek açısından ileri aşamada ihtiyaçlar artıyor. Bu konuda Türkiye'deki durumu nasıl görüyorsunuz” sorusuna yerel yönetimlerde bu konuyla ilgili bir farkındalık geliştiğini söyleyen Salur, derneğin önemli bir paydaşının belediyeler olduğunu belirtti.

Kendilerinin bir yerel yönetimler çalışma grubunun olduğunu; birlikte öğrenip birlikte çalıştıklarını kaydeden Salur, sosyal hizmetler gibi insana dokunan insana hizmet eden işlerin moda işler haline gelmesinin önemine dikkat çekti. Yazgan da çocuklar dünyasında aynı ihtiyaca işaret ederken bu alanda yapılan çalışmaların desteklenmesi gerekliliğini vurguladı.

Pandeminin insanların içindeki iyiliğin görülür hale geldiği bir dönem olduğu, basitçe hayatta kalma çabasının ötesinde anlamlı bir hayata devam etme gayretini birlikte gösteren insanların ortaya çıktığı da üzerinde durulan başlıklardan biri oldu.

Kendisini başkasının yerine koyabilmek

José Saramago'nun ilk kitabını 61-62 yaşlarında yazdığını hatırlatan Yankı Yazgan ABD Başkanı seçilen Joe Biden'ın da en çok yaşlı olduğu için eleştirildiğini söyleyerek yaşlıların işe yaramazlığı ve “oturdular kalkmıyorlar koltuklarından” düşüncesinin çok yaygın olduğunu belirtti. Yazgan, Salur'a “Gençlerin iş bulamadığı dünyada yaşlıların yer işgal etmesi” şeklindeki yaklaşımları nasıl değerlendirdiklerini sordu.

Salur buna yanıt olarak şunları söyledi: Bazı insanlar birilerini dışlamak için yaşını, cinsini, ırkını bahane ederler. Şu dünyada yeri yurdu, ekmeği paylaşamama konumunda bir sürü insan var; biz onlardan olmayalım, olmayanları çoğaltalım. (...)

Ön beynin gelişmesinin emaresi olan “kendini başkasının yerine koyabilme” ve hayata, kendi hayatına, kararlarına dışarıdan bakıp bir mantığı var mı diye düşünebilmesi gerekiyor. Birinin kendi annesinin her türlü ayrıcalığa sahip olmasını isteyip başka birinin yaşlısı için “zaten bunadı” diye düşünmesi kabul edilemez.

Çocuklar umut ve mutluluk kaynağı, yaşlılar niye olmasın?

“Doğan her yeni bebek tanrının insanlardan umudunu kesmediğinin kanıtıymış” sözünü hatırlatan Salur, “ama aklı olmayacaksa nasıl olacak” diye dert eden demanslı hasta yakınlarına bir yaşındaki çocuğun ne yapabildiğini hatırlattığını ve onun ailesine verdiği mutluluk ve sevgiyi örnek gösterdiğini söyledi. “Çocuklar bize umut veriyor, büyük mutluluk veriyor, uykularımızı kaçırıyorlar, bizim için dünyanın en mutlu uykusuzlukları oluyor” diyen Salur, “Peki 90 yaşındaki babamız için bunu yapıyorsak bu niye bizim için yük oluyor” sorusunu yöneltti.

Birarada yaşama kültürü orta yaş için de önemli

Yazgan orta yaştaki kuşağın arada kalması; hem ana-baba olma ve hem de evlatlık yapma meselesinin zorluklarına dikkat çekmesi, bu kuşakların adeta “sandviç olduğunu” hatırlatması üzerine Gülüstü Salur da bunu destekleyen ifadeler kullandı ve bu yüzden de kuşakların biraradalığının önemli olduğunu belirtti.

Yazgan kuşakların birarada oluşu derken aslında bir arada yaşama kültüründen söz edildiğini belirterek farklı grupların birarada yaşamasına imkan veren düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu üzerinde durdu. Burada pandemi döneminin daha da yaygınlaştırdığı Whatsapp aile grupları basit bir platform olarak gündeme geldi.

Yaşlı konularına yönelik samimiyetsizlik var

Son bölümde toplumsal eşitsizliklerin yaşlılar içinde de kendini gösterdiğini, konforlu yaşlılığın zenginlikle doğrudan bağı olduğu vurgulanırken kurumsal şirketlerin bu konuya yaklaşımının samimiyetsizliği üzerinde de duruldu. Bu şirket yöneticilerinin kendi ailelerindeki yaşlılara gösterdiği ilgiyi, yaşlı konularına yönelik olarak göstermedikleri, ancak yaşlıları müşteri olarak görebilecekleri alanda konuyla ilgilendikleri belirtildi.

Yayının kapanışında, “iyilik hareketlerinin gerekliliği” üzerinde duruldu. Yaşlıları Koruma Derneği ve Paylaş Büyüsün'ün bu açıdan ortaklıklarının olduğu ve amaçlarının örtüştüğü vurgulandı.

 

Canlı Yayın Linkine buradan ulaşabilirsiniz.


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız