Böyle İyi...

Bu yazıda bir baba ve oğulun tebessüm ettiren hatıralarından bahsedilmektedir.

Kendimi en çok oğlumun yanında çocuk gibi hissetmek hoşuma gidiyor. Bebekliğinden itibaren bu hiç değişmedi. Sorularıma verdiği beklenmedik bir cevap ile düştüğüm çocuksu durumları hatırlamak, gururla dostlarımla paylaşmak gülümseyerek hatırladığım anlardır. Neredeyse Ege büyüdükçe küçülme gayretim olduğunu söyleyebilirim...)))

Su gibi akan çocukluğuna dair bazen düşünüyorum da ne zaman ergenliğe girdi, ne zaman bir sorun yaşattı bize, ne zaman zorlandık onun büyüme dertleriyle diye, aklıma bir şey gelmiyor. Bir gün direkt sordum "oğlum sen ne zaman ergenliğe girmiştin?" diye. Önce gözlerime her zamanki telaşsız haliyle baktı sonra herhalde ne anlamsız bir soru diye düşündü ve siz bilmiyorsanız ben nereden bileyim tavrı ile "on ya da onbir yaşlarında herhalde..." diye yanıtladı. Bu kez o yaşlarını hatırlamaya çalıştım, bir iz aradım ergenliği ile ilgili ama bulamadım. Bu gayretimi anlamış olacak ki elini omuzuma koyup "böyle iyi, boşver..." dedi.

"Böyle iyi..." Bu Ege'den sıkça duymadığım ama sıkça hissettiğim bir hayata bakış felsefesiydi. Birden bununla ilgili en komik anımı hatırlayıverdim. Sanırım orta okul yıllarıydı; Ege'nin ödevlerini kontrol etmek gibi bir alışkanlığımız yoktu, nedense bakacağım tuttu ödev kitabına. Her sayfasında bir soru olan A4 boyutlarında kalınca bir kitaptı. Sayfa başında bir soru ve doldurulması istenen boş sayfalar. En son yazılan sayfalara doğru seğirttim, "Akrabalarınızla ilişkilerin nasıl?" gibi bir hayat bilgisi sorusu idi, hemen altında el yazısı ile "iyi" diye yazılmıştı. Sesli güldüğümü hatırlıyorum ama o cevabın henüz başlangıç olduğunu bilmiyordum. Bir sayfa daha ilerledim "akrabalarınızla ilişkileriniz nasıl olsun istersiniz?" sorusuna "böyle iyi" yanıtı öldürücü darbe oldu. Merakım arttığı için hemen başka bir soruya geçtim "Atatürk'ün yerinde olsaydınız ne yapardınız?" yanıt tabii ki tek satırdı "Atatürk'ün yaptığını." Gülmekten yaşaran gözlerimi silip hemen tüm sayfaların tek cümle ile cevaplandığı kitabı alıp Ege'nin yanına gittim. Minecraft oyununa dalmış Ege'ye "oğlum bu nasıl ödev yapmak, koca sayfada bir kaç kelime yazmışsın... Örneğin herhalde Atatürk'ün yerinde olsan farklı ne yapardın falan onu soruyorlar" dedim. Ege ekrandan gözünü ayırmadan "niye ki? Atatürk iyi yapmamış mı?" diye sordu. Bir kaç kelime eveledikten sonra ayrıldım yanından. Mantıksız değildi söylediği. Fazlasına ne gerek vardı, benim ağdalandırıp, süsleyip anlatmak yerine kestirmeyi tercih ediyordu.

Lise yıllarımda Nutuk ile ilgili bir kompozisyon sınavında Anadolu'nun nasırlı ellerinden girip, çatlak toprakların al fistanlı kadınlarından çıkmıştım. Gururla kağıdımı teslim etmiştim. Kağıtlar dağıtıldığında kağıdımda altı çizili bir üç yanında da "bana masal anlatma!" notu vardı. Rahmetli edebiyat hocam Aydın Oy'dan aldığım ilk dersten sonra Ege de kendince dersimi vermişti.

Sonraki yılarda da oğlum, yanına aldığı iki t-shirt, bir mayo ile gittiğimiz tatillerde de bana gecikmiş ergenliğimi yaşatmaya devam etti. Bugün bazen dostlarım hoşlanmasa da en olmadık anlarda "böyle iyi" düsturunun arkasına sığınıyorsam bilin ki müsebbibi oğlumdur.

 

Ege'nin Babası

 


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız