ʺSüt Var Mı?ʺ

Bu yazı bir babanın çocuğunun yemek alışkanlıklarını kendi gözünden anlatması ile ilgilidir.

Ege oğlum, bebekliğinden itibaren iyi bir gurme idi. Süt ve mama dönemi bitip sebze/meyve yemeye başladığı andan itibaren gelişkin bir damak zevkine sahipti. İlk kez tanıştığı yemeği bir süre damağında gezdirip, lezzetinden emin olduktan sonra iştah ile yerdi. Sıkı bir anne terbiyesi dolayısı ile yemek yeme seremonisini eksiksiz uygulardı.

Hiç unutmam. Coşkun Aral ile bir proje üzerine çalışmak için evinde buluştuğumuzda Ege de yanımdaydı. Sanırım üç yaşında ya vardı ya yoktu, biz içeride fotoğraf seçerken, doğum hazırlığı yapan eşi Müge de Ege ile salondaydı. İşimiz bitip geri döndüğümüzde Müge "nasıl yaptınız? bana hemen anlatın bunu sırrını..." dedi. İlk şaşkınlığımı atlatınca Ege'nin halinden mutlu ifadesinden olanı biteni anlamaya çalıştım. Müge aralarında geçen konuşmayı anlatmaya başladı;

- Bisküvit yer misin?

- Yerim.

Eti Beurre bisküvisi paketi ile bir süre ayakta bekleyen Ege;

- Tabak var mı?

Tabağa bisküvitleri koyduktan sonra;

- Nerede oturup yiyeyim?

Masaya yerleşirken;

- Süt var mı?

Müge, Ege'nin taleplerine yetişmek için koştururken bir yandan annelik öncesi iyi bir deneyim olduğunu düşünüyormuş. Paketi ve bir bardak sütü hızla bitiren Ege bu kez elleri havada sağına soluna bakmaya başlayınca Müge telaşlanmış;

- Biraz daha yer misin?

Soruyu sorarken acaba babasına sormalıydım diye düşünüyormuş.

- Islak mendiliniz var mı?

Bu öldürücü darbe sonrası Müge'nin terbiye dersi talebi kaçınılmaz olmuş haliyle...

Ege, hep masada oturup yemeğini yedi ve tabağında yemek kaldığı çok nadirdi. En fazla "bırakabileceğim kadar yedim mi?" diye sorardı. Tabakta kalanın ne olacağını da merak ederdi. İçi rahat etsin diye tok olmama rağmen yemek zorunda kalırdım. Öyle olması gerektiğine ikna olmuştu bir kere. Abur cubur, hamburger, kola ve asitli içecekler ile pek arası olmadı. Bu da terbiyenin bir parçası idi tabii ki. Yuvada Mc Donald's gezilerine katılmayan tek çocuk olarak ünlendi kendi çapında. Hala bu alışkanlığı sürüyor.

Hafif bir göbek yaptı on yaşı civarında sonra uzadıkça göze daha çarpar oldu. Ege, üniversiteyi bitiriyor bu yıl. Hala lezzetli yemek öncesi iştahını kaçıracak bir şey yemiyor, iyi yemek olduğuna dair güçlü bir hissi varsa mesafe tanımaksızın o sofranın peşine düşüyor. Uzakdoğu mutfağı konusunda hassas olmakla birlikte dışarıda yemek yerine ev yemekleri ilk tercihi olmaya devam ediyor.

Gofret yerken ısırık parçacıkları yere dökülmesin diye nefesiyle içine çekecek denli bir yeme alışkanlığı terbiyesi gerekmeyebilir ama dolaşarak yemek, televizyon karşısı yemek ya da fastfood kolaycılığı değiştirilebilir.

Şimdilerde en çok söylendiğim ise Ege'nin zaten az olan hareketliliğinin özellikle pandemi günlerinde gittikçe azalmış olması. Mırıldanmaya başladığımda sırtıma vurup "merak etme dostum" diyerek odasının kapısına kadar geçiriyor beni. Son zamanlarda tatlı, hazır meyve suları ve abur cubur yiyeceklerden özellkle uzak durduğunu farkettim. Günün özlemle beklediği öğünü olan kahvaltının yaratıcı olması dışında beklentisini de biraz aşağıya çekmiş gibi. Arada kendimi kaptırdığım füzyon denemelerim içinse "çok karıştırma" istersen yorumunu daha sık duyuyorum. Neyse, Ege'yi şaşırtacak yeni tariflerin peşine düşmekten beni kimsenin alıkoyamayacağını bilmenizi isterim. Farklı tatları karıştırmak bir oyun haline gelince hepimiz için çok eğlenceli oluyor. Bilin istedim...


Ege'nin babası

 


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız