Ruhsal travmanın ne anlama geldiğini öğrenmek isterseniz karşınıza en çok çıkacak sözcükler; korku, çaresizlik, belirsizlik ve olağandışılık olacaktır. Bu kelimeleri arka arkaya sıraladığımızda, son dönemde tüm dünyanın COVID-19 karşısında yaşadıklarını açıklar nitelikte olduğu görüyoruz. Diğer travmatik olaylarda da olduğu gibi ruhsal travma yaratma potansiyeli çok yüksek olan pandeminin, herkes üzerinde aynı etkiyi bırakmasını bekleyemeyiz. Herkesin farklı farklı etkilendiği bu dönemde şimdi çarklar yeniden dönmeye çalışıyor. Çarklar dönerken hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını da fark ediyoruz.
COVID-19 süreci öncelikle çok farklı ve önemli deneyimler kazandırdı. Uzaktan çalışmayla yürüyebilen bir dünya olduğunu gösterdi ve bunun üzerine hepimiz hem düşündük hem konuştuk. Sonrasında iş-yaşam dengesini gözden geçirmeye başladı birçok insan. Ne istediklerini, ne istemediklerini düşünecek zamanları olmasa da, çabaları oldu. Geliştirilmesi gereken becerilerini gördü birçok kişi, bazıları da daha önce pek fark etmediği gelişmiş taraflarını keşfetti. Sosyal ilişkilerin koşuşturmasında kaldığını fark eden insanlar veya kendini ne kadar izole ettiğini yeni görebilenler oldu. Travmatik olaylar herkesi farklı etkiliyor dememizin nedeni buydu; pandemi herkesi bulundukları koşullara göre farklı yolculuklara çıkardı.
Yeni yolculuklar sırasında bazı kavramlar çok önem kazandı, bunlardan en çok duyulanı “dayanıklılık” kavramı oldu. Bu yılmazlığı içeren, rüzgâr sonrası sağlam köklerle yerini bulmayı başaran ağaç anlatımıyla zihinde canlanabilen “dayanıklılık” kavramı hem çalışanlar için, hem yöneticiler için önemli hale geldi. Bu kelimenin önem kazanmasının en büyük nedenlerinden biri bunun geliştirilebilen bir beceri olduğuna dair fikirlerin çok baskın olmasıydı belki de. Burada hatırlanması gereken, dayanıklılık kavramının içerisinde tüm duyguların barındırması ve hepsine alan açılabiliyor olması. Yaşanan olayı yok saymak veya üstünden atlamak değil, tam tersine o olayın içinden geçmek ve sonrasında kendine baş edebilmek için fırsat tanımak. Özellikle önümüzdeki dönemde çok önemli bir liderlik özelliği olarak görüleceğini tüm araştırmalardan anladığımız bu kavramın doğru anlaşılması da bir o kadar faydalı olacaktır.
Bir diğer kavram ise “esneklik” kavramı. Esnek çalışma saatleri, esnek ev kuralları veya esnek planlamalar bir anda eskisinden daha çok yer almaya başladı herkesin hayatında. Tabii önce uyum sağlamak zor oldu bazılarımız için, “esneklik” kavramı kimileri için daha yorucu oldu. Sonrasında biraz daha anlaşılır hale gelse de bu konuda çalışmaya devam etmek gerekiyor. Bu zor süreç gösterdi ki “esneklik” de öğrenilebilen ve gelişebilen bir beceri. İş hayatında takımların başarısının artması için, güncel gelişmeleri yakalamak ve yeni fırsatları görebilmek için gereken bir beceri olarak gösterdi çalışmalar esnekliği. Yakın dönemde iş hayatında en etkin eğitimlerin de bu kavramdan çıkması gerekeceğini söyleyebiliriz. Artık her gün değiştiğini kabul ettiğimiz dünyaya uygun eğitimlere daha da fazla yer verilecek ve çalışanların ihtiyacı olan becerilere göre yönlendirildikleri eğitimler daha kıymetli olacak gibi duruyor. Tabii öncelik, ekip arkadaşlarını tanıyan ve farkındalıklarına göre büyümelerine yön veren yönetimlerin git gide artması yönünde olacak.
Bazılarımızın korkularının devam edeceğini, bazılarımızın mantıklı taraflarına tutunacağını, bazılarımızın hayatını, düzenini sorulayacağını ve bazılarımızın da akla gelmeyecek birçok şekilde bu pandemiyle baş etmeye çalışacağını unutmamamız gereken bir dönemdeyiz. Ancak hayata yeniden karışmaya, eskiye benzeyen düzenlere dönmeye çalışırken her bireyin bu güçlü travmatik olaydan farklı farklı etkilenmiş olabileceğini kendimize sıklıkla hatırlatmalıyız.
Klinik Psk. Oya Azakoğlu