Pandemi dönemi hepimizin hayatını yakından etkiledi ve etkilerini hissetmeye devam ediyoruz. Evden çalışan yetişkinler, eve dönen gençler, uzaktan eğitim dersleri, online yapılan kutlamalar, iptal edilen mezuniyetler, düğünler birçok kişi için oldukça can sıkıcı ve bir an önce her şeyin normale dönmesini bekliyorlar.
Peki bu durumdan memnun olanlar, kendini daha rahat hissedenler de olabilir mi?
Sosyal anksiyete sosyal durumlarda kendini rahatsız hisseden, sınıfta söz almaktan, yeni kişilerle tanışmaktan, bir ortama girmekten rahatsızlık duyan ve bu durumlardan kaçınan birçok çocuk, genç ve yetişkinin baş etmekte olduğu bir zorluktur. Hepimiz bazı sosyal durumlarda kendimizi rahatsız hissedebiliriz, ancak Sosyal Anksiyete Bozukluğu olan kişiler için bu durumlarda hissedilen stres çok yoğun ve baş etmesi zor bir hal alır. Sosyal Anksiyete Bozukluğu olan kişiler için yaşanılan stresin en büyük kaynağı başkalarının sürekli kendilerini izlediği ve yargıladığı düşüncesidir. “Ortama uygun giyindim mi?”, “Yanlış bir şey söyledim mi?”, “Garip ve sıkıcı olduğumu düşündüler mi?”
Yaşadıkları kaygının yoğunluğu nedeniyle sürekli çevredekiler tarafından yargılandıklarını düşünürler, kendi bedenlerine ve olmasından korktukları duruma odaklanırlar, çevrelerini izleyerek gerçek geri bildirimler alamazlar ve dışardan nasıl göründüklerini gerçekçi bir şekilde değerlendiremezler. Bunun sonucunda sosyal ortamlardan kaçınmaya, kendilerini soyutlamaya çalışırlar.
Pandemi dönemindeyse mesafelenme önlemleri gereği hayat sosyallikten kaçınmayı teşvik eder bir hal almak durumunda kaldı. Pandemi sürecinde sosyal anksiyete yaşayan öğrencilerin bir bölümü kendilerini sınıfta olmaya oranla çok daha rahat hissettiklerini belirtiyorlar. Online derslerde kameralarını kapatabildikleri için kendilerini yargılayarak izleyen başka kişiler olmadığına inanıyorlar ve derslere güvende hissettikleri bir ortamdan, evlerinden bağlandıkları için daha rahat hissediyorlar. Bazı yetişkinler kaygılandıkları için gitmek istemedikleri buluşmalara ya da partilere gitmemek için bahane uydurmak zorunda olmadıkları için durumdan memnun olduklarını belirtiyorlar. Diğer yandan, sosyal anksiyete ile baş etmek için çaba gösteren, güvenli bölgelerinden çıkarak sosyal iletişimlerini güçlendirmeye çalışan kişiler için pandemi dönemi işleri zorlaştırdı, bir anlamda sosyal hayata katılma çabaları yarım kaldı.
Hayat zorunlu bir kaçınmaya dönüşmüşken sosyal olarak kaygılı bireylerin insanlarla zorunlu olarak görüşemedikleri için bu durumun getirdiği rahatlamaya kapılmaları her şey normale döndüğünde nasıl etkiler bırakır, kesin olarak tahmin etmek zor görünüyor. Diğer yandan, uzun bir süre sosyal etkileşimden uzak kalmanın var olan sosyal becerilerimizde gerilemeye neden olabileceği ve sosyal izolasyon dönemi sonrasında geçmişte bu konuda zorlanmayan kişilerin de daha önce sahip olmadıkları kaygılar ile baş etmek zorunda kalabileceği düşünülüyor. Gelecekte yapılacak araştırmalar bu durumu aydınlatacaktır.
Sosyalleşmenin yeni dijital yollarını deneyimlemek de sosyal anksiyete ile baş ederken bize yardımcı olabilir. Maskenin ardından söylediğimiz anlaşılmadığında hissettiğimiz kaygı ve rahatsızlık da bu dönemde sosyal kaygı ile bağlantılı olarak üzerinde çalışabileceğimiz bir konu olabilir. Kendinize karşı anlayışlı ve nazik olmak, dünyadaki herkesin şu an benzer zorluklarla baş etmeye çalıştığını hatırlayarak gerçekçi düşünmek ve elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı hatırlamak rahatlatıcı olabilir. COVID-19’un birçoğumuza öğrettiği en önemli şey kontrol edemediğimiz durumlar karşısında esneyebilmenin ve alternatif çözümler üretebilmenin önemi oldu. Asıl kontrol edebildiğimizin kendi bakış açımız ve davranışlarımız olduğunu hatırlayarak var olan sosyal becerilerin gerilememesi için yakınlarımızla dijital yollarla sosyalleşmeye devam etmek, tamamen kendimizi soyutlamayarak alternatif çözümler bulmaya çalışmak pandemi sonrasında hayata dönerken bizlere yardımcı olabilir.
Uzm. Psk. Selen Urgancıoğlu