‘´Herkesin Sevdiği Bir Kitap Vardır’´

Mira, bu yazıda kitap okuma, öğrenme, eğlenme gibi konulardaki görüşlerini bizlerle paylaştı!

Kitap okuma, öğrenme, eğlenme gibi konularda görüşlerini bizlerle paylaşan Mira, şu aralar fantastik kitaplar okuyor. Kendisi çocuk kitaplarının eğlenceli ve merak uyandırıcı olması gerektiğini düşünüyor. Bir şey öğreten/mesaj veren kitaplara sinir oluyor ve bunların okuma sevgisini azalttığını düşünüyor.

Mira ilkokul mezunu. Tabi 10 yaşında olduğu için eğitimine ortaokuldan devam edecek. Ortaokula gitmek konusunda ne düşündüğünü sorunca “Pandemi yüzünden doğru düzgün ilkokulu bitirmediğim için, ortaokula geçtim falan diye hissetmiyorum” yanıtı veriyor.

Yine de fikir olarak hazırlanmış. Pandemi geçiyor, artık normale dönülecek diye düşünüyor.

Garip ama gerçek: Mira kitap okumayı seven ve bilgisayar oyunlarına pek de düşkün olmayan biri. Ancak pandemi sürecinde yapacakları çok sınırlandığından -arkadaşlarının da katkısıyla- oyunlara biraz sarmış. Minecraft’ta ev yapmayı seviyor. Biraz da bununla bağlantılı galiba; büyüyünce mimar olmak istiyor. Ayrıca dizi falan da izliyor.

Piyano çalıyor ama başka bir müzik aletine geçmeyi planlıyor. Kendi ifadesiyle müzik aleti çalmayı bırakmak istemiyor, çünkü eğleniyor. Resimle pek arası yok, zaten okulda resim dersi de pek olmamış. Öğretmeni resim derslerinde kendilerini serbest bırakıyormuş. “Çiz deseler çizerim ama böyle ‘büyüyünce ressam olayım’ gibi bir şeyim yok” diyor.

Birkaç gün önce annesi Özlem’le kahve içmek için buluştuğumuzda, yanımızda yeni çıkmış bir kitabı* hapur hupur okuyuşuna şaşkınlıkla tanık olduktan sonra Mira’yla kitaplar hakkında konuşmaya karar verdik. Sonra sözleştik ve konuştuk...

- Okumayı ilk ne zaman öğrendin, ne zamandır kitaba meraklısın?

Annem bana küçükken düzgün kitaplar okuduğu için okumayı sevmeye başladım. Sonra okumayı öğrendiğim andan itibaren, birinci sınıfın sömestr tatilindan biraz önceden de, kitap okumaya başladım.

- Peki annenin okumasından hoşlanıyor muydun? Annen güzel okuyordu herhalde.

Evet hâlâ okusa hâlâ dinlerim; hoşuma gidiyor seslendirmesi falan. İyi seslendiriyordu.

- Dolayısıyla sana kitabı annen sevdirmiş oldu diyebiliriz. Başka etkisi olan var mı?

Öğretmenim, bazı öğretmenler gibi çocuklara “Şu kitap okuyacaksın, şu kitabı okuyacaksın” demedi. Zorla okuduğum bir kitap hiç olmadı. O yüzden okumayı sevdim. Zorlasaydı, şu an o kadar seveceğimi düşünmüyorum.

- Neden öyle oluyor, neden zorlamalar iyi gelmiyor size?

O kitabı sevmiyorsan okuma boşu boşuna. Sevmediğim kitabı niye okuyayım. Hiçbir işe yaramaz.

- Okuma sevgini de yok ediyor üstelik. Öğretmen bunu gözeterek mi öneri yapıyordu size?

Öğretmen bize öneri yapmıyordu aslında. Bizim sınıfta bir kitaplığımız vardı. O kitaplardan güzel olanları, yani bizim okumayı seveceklerimizi düşündüklerini ayırdı. “Şu şu şu kitapları okuyabilirsiniz, hangisini isterseniz okuyun” dedi. Biz de onları okuduk.

- Sen ne tür kitapları seviyorsun peki?

Daha çok fantastik kitapları seviyorum. Ama ilk okuma yazmayı öğrendiğimde, Saftirik gibi, böyle pek sana bir şey yapmayan, sana bir şey söylemeyen sadece öyle lay-lay-lom kitapları seviyordum. Sonra üçüncü sınıfın sonlarına doğru “Ben niye böyle kitaplar okumuyorum” dedim ve fantastik kitaplar okumaya başladım.

- Ne oldu üçüncü sınıfın sonlarına doğru, büyüdün falan mı?

Bilmiyorum. Başka bir tane kitap aldım, sevdim sonra öyle kitapları okumaya başladım. İlk çizgi romanlar, Tılsım gibi. Onlarla okumaya başladım.

- Şimdi en sevdiğin tür fantastik yani. Belki başka bir tür denesen o da hoşuna gidecek? Ne buluyorsun fantastik kitaplarda?

Gidebilir. Ama şu an biraz daha ona devam etmek istiyorum.

Gerçek olmayan, gerçekle bağlı olmayan kitaplar. Seni başka bir şekilde düşündüren kitapları seviyorum. Mesela Yunan mitolojisine de küçüklüğümden beri ilgim vardı. O yüzden Percy Jackson kitabını sevdim. Filmi de var; ama film kitap okuduktan sonra, o kadar güzel gelmedi.

- Genelde filmler kötü mü oluyor? Herhalde insanlar kitap okurken daha ayrıntılı hayaller kuruyor, filme gelince beklediklerini bulamıyor… Böyle olabilir mi?

Bir de kitaplar çok daha ayrıntılı, film geçiştiriyor.

- Neyi geçiştiriyor mesela?

Mesela Percy Jackson filminde kötü karakter bile aynı. İkisi aynı, kitaptan uyarlanmış. Ama kötü karakter Hades filmde. Ama gerçekte Kronos. O bile ayrı.

Bir sürü karakter yok. Bir de bildiğin kitapta sarışın sarışın diye bahsediyor. Filmde gidip kızıl saçlı bir kız bulmuşlar.

- İlk okumaya başladığımda Saftirik gibi şeyler okuyordum dedin. İlk okuduğun kitabı hatırlıyor musun?

Hiç hatırlamıyorum. Ama eskilerden hatırladığım Aziz Nesin’in Şimdiki Çocuklar Harika var, ikinci sınıfta falan okudum.

- Okuduğun kitaplardan örnekler verebilir misin biraz?

Ickabog var Harry Potter’ın yazarı. Sonra dediğim gibi, Percy Jackson var.

Fantastik çizgi romanları da seviyorum. Tılsım… Sonra Başka Gezegenin Çocukları var. Bir tane daha var, adını hatırlayamadım.

- Herkesin zevki farklı diyorsun ama yine de “Bunu herkesin okuması lazım” diyeceğin, o şekilde önerebileceğim bir kitap var mı? Zorla bütün çocuklara okutulsun?

Şimdiki Çocuklar Harika.

- Peki Şimdiki Çocuklar Harika sana ne verdi, neden onu sevdin?

Çok komikti. Uçakta gidiyorduk. İzmir’e mi gidiyorduk, İzmir’den mi geliyorduk öyle bir şeydi. Uçakta bayağı bir güldüm; annem “Sus” dedi, susmadım hâlâ güldüm. Bazen onu okurken yine böyle komik geliyor ama o kadar gülemiyorum.

- O zaman şöyle mi diyoruz, en çok seni eğlendiren kitapları seviyorsun...

Eğlendiren kitaplar. Evet eğlendirecek tabii. Bir de sürükleyici olması. Hemen şunu okuyayım, öbür sayfayı okumam lazım. Öbür sayfayı okuyayım yoksa, öbür sayfaya bakayım, öbür sayfa okuyayım diye diye giden.

- Yani bir sonraki sayfayı merak ettiren bir şey olması lazım. Peki neden kopuyorsun, sıkıcı olan ne oluyor?

Okuyorum, okuyorum, okuyorum, 80 sayfa okuyorum diyelim. Sonra benim o kitap okumalıyım şeyim bitiyor. Kitap okumayı severim ama bütün gün boyunca okuyamam. Ne kadar okuyorum? Sayfa sayısı belirliyorum genelde kendime. Bazen böyle çok şey yapıp 80 sayfa okuyorum, bazen 30 sayfada bitiyor canımın istediği. Değişiyor. Canımın istediğine bağlı, bir de kitaba tabii.

Genelde ben uyurken okuyorum, uyumadan önce. Okurken de, hem uykum geliyor. O yüzden orada da çok okuyamıyorum, 15-20 sayfa oluyor genelde.

- Seni uyutmayacak kadar saran kitap oldu mu?

Percy Jackson oldu. Ama o da dördüncü-beşinci ciltte, hikaye aynı olduğu için sıkmaya başladı.

- Sonra bırakmaya mı karar verdin?

Yoo bırakmaya karar vermedim. Zaten 4’ün son 60 sayfası kalmıştı. Süründü de süründü, süründü de süründü. En sonunda 5’e geçeceğim artık; 5’in başındayım şu an. Bu yaz bitirmeyi planlıyorum.

Yazın kitap okumak biraz şey oluyor, yapacak başka şeyler olduğu için. Denize girmek gibi. Kitap okumak sonbahar, kış’taki gibi olmuyor, daha az kitap okuyorum. En çok kış özellikle…

- Ekranla aran, nasıl şimdi anne-babalar hep çocukların ekran başından kalkmamasından yakınıyor?

Corona döneminde ben de oyun oynamaya başladım, normalde öyle pek oyun oynayan birisi değildim. Pandemi döneminde oldum ben öyle. Arkadaşlarımla konuşmaya başladım, ilk Among Us diye bir oyun vardı, onu oynuyorduk. Benim bebeklik arkadaşım var Özgü, “Roblox yüklesene” dedi. Ben de “tamam” dedim, yükledim. Neredeyse bütün sınıfta vardı, birkaç arkadaşımla daha oynamaya başladım. Sonra “Minecraft yükle” dediler, onu yükledim. Öyle öyle gitti.

- Sen arkadaşların yüzünden oyuncu oldun yani? Peki memnun musun?

Evet öyle oldu. Corona döneminde oynamak eğlenceli oluyor. Ama Corona dönemi bitti. Zaten dışarıya çıkabiliyoruz artık. Dışarıya çıkabilecekken evde oyun oynamak istemezdim.

- Corona dönemi nasıl geçti senin için? Neyle teselli buldun?

Sıkıcı. Oyun oynadım, kitap okudum başka ne yaptım? Evde oturdum. Bir tane arkadaşım vardı, çok yakındık birbirimize. Birbirimize gittik. Yoğurtçu Parkı’nda buluştuk, diziler izledik.

- Okulun olmaması seni nasıl etkiledi?

Kötüydü. “Okula gitmeyeceğim, okula gitmeyeceğim” diyordum. Keşke okula gitseymişim, o gitmeyeceğim dediğim günlerde.

- Bütün çocuklar aynı oldu, peki neden “okula gitmeyeceğim” diyorsunuz aslında seviyorsunuz okulu?

Dersler yüzünden. Ama online ders görmek daha da sıkıcıydı.

- Neden sıkıcı?

Hiç arkadaşınla konuşamıyorsun aralarda. Bazen aralarda konuşuyoruz ama, bazı arkadaşlarımla yani. Oyun oynama şeyi kalmıyor, öğretmeninle yüz yüze bir şey yapamıyorsun. Öyle aval aval ekrana bakıyorsun.

Aslında internette daha çok arkadaşınla konuşabilirsin, dersi bile kaynatabilirsin...

Yine de temas halinde olmadığı sürece olmuyor.

- Biraz son okuduğun kitaptan* bahsedebilir misin. Beni çok sardı, bir solukta okudum. Sen nasıl buldun?

Özellikle yaşadığım çevreyi içine alması çok hoşuma gitti. Bir de başta çakıl taşlarıyla ilgili bir yazı vardı, o. Uzay araçları, Mars’a veya Ay’a gidip çakıl taşları bulup getiriyor ama dünyada onların üzerine basarak geçiyorsunuz falan. Böyle farklı yönden düşünme şekilleri çok hoşuma gitti. Hikâyesi de hoşuma gitti.

Bir de o sunumda, birimlerle ilgili sunumda, tiyatro yapma fikri de güzeldi. Onun dışında hikaye de güzeldi. Arada minik yazım hataları vardı tabi ama onlar basım sıkıntısı falan.

- Tipler de çok eğlenceli değil mi?

Evet, çizer kimse onun resimleri de çok güzel olmuş.

- Bu kitaptaki Yoğurtçu Parkı için dedin ya kendi bildiğim yerler diye. Burada parkla ilgili anlatımda neyi sevdin, ne ilgini çekti? Çünkü gerçekliğe denk düşen şeyleri çok sevmiyorum da demiştin ya...

İlgimi çekti. Gerçekte denk düşen derken, dramatik konularda geçen. Tanıdığım yerlerde geçen hikâyede sıkıntı yok. Ama mesela bazı kitaplarda tanımadığım bir yer kendileri uydurmuşlar, o da hoşuma gidiyor, onu kafamda canlandırmak. O da hoşuma gidiyor, ama burada Yoğurtçu Parkı’nda geçmesi ayrıca hoşuma gitti doğrusu.

- Evet bu bana da cazip geldi, mekânı tarif ederken hazine oyunundan yararlanmak da iyi olmuş.

Şu da çok hoşuma gitti. Tam hazineyi buldular bir şey olacakmış gibi birisi oraya geliyor. Sonra doğum günü partisi ortaya çıkıyor.

- Ben şöyle düşünüyorum, büyüklerin aslında böyle düşünmeyi bulabilmesi biraz zor. Farklı düşünme diyorsun ya biz bir noktadan sonra onu yapamıyoruz. Siz daha yaratıcısınız o konuda. Çocuk kitabı yazarları bunu çocuk gibi düşünerek yapıyor aslında. Başka böyle yazarlar var mı bildiğin?

Şermin Yaşar var; özellikle onun kitaplarını çok seviyorum. Cingo diye bir kitabı var orada köpek görüşüyle yani çocuk görüşüyle yazmış ama köpek anlatıyor. Öyle. O çok eğlenceliydi.

Sonra Oh Ne Alâ Memleket vardı, o çok komikti. Özellikle dördüncü sınıfta okuduğum için; kitaptaki çocuğun da geçtiği zamanda olduğu için. Mesela, şey diyordu kitapta birinci sınıfta okuma yazmayı ve toplama çıkarmayı öğrendik. İkinci sınıfta okuma yazmayı ve toplama çıkarmayı pekiştirip çarpma ve bölmeyi öğrendik. Üçüncü sınıfta hepsini pekiştirdik. Peki ya dördüncü sınıf; dördüncü sınıfta ne yapacağız? O çok iyiydi.

- Peki tam tersi olan, hiçbir şekilde çocuklara hitap etmeyen, çok sıkıcı olan ama çocuk romanı ya da çocuk kitabı olduğunu iddia eden şeyler var mı?

Var. Onları duydum. Bilmiyorum okumadım, ama çok dramatik kitapları sevmiyorum. Eğlenceli olsun. Öyle kitapları seviyorum. Gerçekle ilgili olmayan kitapları seviyorum, beni başka bir dünyaya götürsün.

- Kitaplar bir şey öğretmek içindir diye bir yaklaşım var ya? Ona ne diyorsun?

Çok sinir oluyorum. Gerçekten çok sinir oluyorum. Kitaplar bir şey öğretmek için falan değildir. Özellikle ders kitaplarında bazı hikayeler var, o hikayelere sinir oluyorum. Yani işte “Annenizin sözünü dinleyin” falan şeklinde.Bir yazarın iki kitabını okumuştum. Birinde şey vardı, bir tane yazarın doğru hatırlıyorsam beş tane hikâyesi. Ama bunların hepsi “Kitap okuyun, kitap okuyun, kitap okuyun!” mesajı veriyor. Yani aslında o kurguda çok daha güzel, çok daha eğlenceli bir kitap yapabilirlermiş ama sadece kitap okuyun şeyi vermek için... O kitap ilk okuduğum kitaplardan biri olsaydı, büyük ihtimalle şu an hiç kitap okumak bile istemezdim.

- Peki nasıl öğretmek lazım çocuklara; çünkü bir şekilde öğrenilmesi gereken şeyler de var?

Yaşayarak öğreneceksin. Mesela bizim bazı hayat bilgisi kitaplarımızda, “Prize çatal sokmayın” diyordu. Ben niye prize çatal sokayım. O kadarını düşünebiliyorum. Ancak bunu da düşünemeyen soksun artık prize çatalı.

- Yaşayarak öğrensin diyorsun. Başka hoşlanmadığın örnekler var mı?

Evet. Sonra mesela bir tane konu vardı yine hayat bilgisinde üçüncü sınıfta: Elektrikli aletlerin çalışması için prize takmanız gerekir. Yani zaten yeni doğan çocuk bunu doğduğu andan itibaren öğreniyor. Telefonu nasıl kullanacağını öğreniyor, her şeyi öğreniyor.

- Yararlı bilgi nedir, öğreneceğin ve öğrenmeyi tercih edeceğin şey ne?

Açıkçası bence ilkokulda toplama-çıkarma, dört işlem ve okuma yazmayı öğrenip bitirsen yeter. Başka bir şey öğrenmene gerek yok dördüncü sınıfa kadar.

- Hayattan zaten öğrenirim diyorsun. Peki sen koşulların farklı olduğu için öyle düşünüyor olabilir misin, belki başkaları derslerden, okuldaki kitaplardan öğreniyordur?

Hiiiiç kimse öyle değil. Bunu bilmiyorsa zaten öğrense bile yakında unutacaktır yani. Bilmesinler, gerek yok. Bence boşuna uğraşıyorlar öğretmenler. Dünya Güneş'in etrafında dönüyor, aynı zamanda kendi etrafında dönüyor, bir gün 24 saattir...

Bir tane arkadaşıma öğretmen sordu; “Gün kaç saattir?” diye. Çocuk "30 bin saat" dedi. Sonra mesela atıyorum "350 + 457 kaç" dedi, çocuk "10 bin" dedi. Anlatabiliyor muyum. Kendisi öğrenmek istiyorsa zaten çoktan öğrenmiştir, öğretmene gerek yok. Öğrenmek istemiyorsa zaten öğrenmez.

- Kitaplarda dünyaya bakışını değiştiren bir şey var mı, bir kitabı okuduğunda “dünyam değişti” diyor musun?

O kitap okuma sürecimde oluyor ama o kitabı bitirdiğimde o bitiyor genelde. Çok şey olmuyor. Belki de oluyordur, ben fark etmiyorumdur ama.

- Anne babalar kendileri okumasa bile çocuklarının kitap okumasını çok istiyor, sence anne babalar “oku oku” demenin dışında ne yapmalı?

Kendileri okusunlar; onlar da onlardan görüp okur. Veya işte çocuklara, daha küçükken okuma yazmayı öğrenmemişken onlara kitap okusunlar. Zaten eğer eğlenceli kitaplar okursa, büyüyünce okumak ister kendisi de.

- Arkadaşlarınla kitap değiş tokuşu yapıyorsun galiba, o nasıl başladı?

Ben bir ara bir arkadaşımın evine gitmiştim. Bir sürü kitap ve bir sürü çizgi roman görmüştüm. Ben de o sıralar çizgi roman okumayı çok seviyordum. Ama böyle çok yoktu evimizde. Tılsım vardı falan onları da okuyup bitirmiştim zaten. Çok hızlı okunan şeyler. Gördüm; “Sen bunları nereden aldın?” diye sordum. Sonra hemen bana kitaplarını verdi. İşte “Bunları okuyabilirsin” dedi, ben de onları okudum. Genelde zaten anlaştığım bir kişiyse, ne tür kitaplar sevdiklerini de kolayca anlayabiliyorum, zor olmuyor. Öyle birbirimizle değiş tokuş yapıyoruz.

- Aklına gelen başka bir şey var mı? Çocuklar ne yapmalı mesela, onlara tavsiyen olabilir mi kitaplarla ilgili?

Kitaplarla ilgiliiii... Öğretmenlerin verdiği kitaplar eğer sevmezlerse okumasınlar. Gidip kendilerine kütüphaneden kitap alsınlar. Veya kitapçıdan.

Belki çocukların bunu söylemesi de gerekiyor büyüklere anlatabilmek için...

Çocuklar eğer öğretmenlerine söylemezse; “Ben bu kitabı sevmedim, okumayacağım” demezse öğretmenleri vermeye devam eder.

Çocuklar kendi istemedikleri kitapları okumasınlar. Herkesin sevdiği bir kitap vardır.

 

* Bir birim olarak Çakıl Taşı, Elif Toz, MEAV yay. 15.06.2021 tarihinde yayımlandı. +8 yaş, 64 sayfa. Okula, derslere, Yoğurtçu Parkı’na ve elbette çakıl taşlarına farklı bir bakış açısı.


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız