Hastalıklar da Hayata Dahil...

Hastalıkları görmezden gelmeyin hayata dahil olduklarını gösterin...

Yaklaşık 35 yıl önce görme sorunu ile başlayan, parmaklarımın uçlarına doğru ilerleyen uyuşukluk ile başlayan garipliğini gençliğin boşvermişliği ile önce dikkate almamıştım. Uzun sürünce doktor doktor dolaşıp bu pek de bilinmeyen hastalığın ne olduğunu aramış sonunda son sınıf öğrencisi tıp öğrencisi bir dostumun acaba sorusu üzerine bir hekime gidip MS olduğumu öğrenmiştim. Kapıdan çıktığımda aklımda o gün yapılacak işler dışında bir şey kalmamıştı. Tüm emareler zaman içinde yok oldu sadece parmak uçlarındaki keçeleşme kaldı bakiye olarak. Bir tedavisi olmadığını öğrenmek bile canımı sıkmamıştı. Zamanla dostlarımdan gelen "MS'li bir arkadaşımız var, hayattan koptu. Bir konuşsan..." talepleri ile MS terapisine başlamıştım. "MS hastası olmaz herkes. Seçilmiş ve özel kişiler ancak olabilir..." esprisi klasik giriş cümlemdi. Bana bakıp MS hastalığını yakıştırmayan çok dostum var hatta akıllarına bile gelmiyormuş. 

Yaklaşık 15 yıl sonra bir projede çalıştığımız tıp fakültesi hocalarından biri duyup beni acilen eşine gönderene dek medikal bir tedavi almamıştım. Gün aşırı iğnelerim ile yaşamaya da böyle başladım. Bu süre zarfında beynimin kıvrımları arasına yerleşmiş 25 civarı plak oluşmuş ve sönmüştü. Bunu da MS rütbeme ekleyerek, gülümseyerek ve takmayarak devam ettim. Korona günlerinde film seyrederken farkettiğim "çift görme" ile hatırlattı kendini MS dostum...)) 15 gün içerisinde arkadaşlarımın benzetmesi ile "Zekeriya Beyaz" bakışlarım düzeldi. 6. göz sinirlerimde yeni bir plağın olduğunu öğrendik sonrasında...

Yaklaşık bir ay öne oğlum bir tür çift görmeden ve bulanıklıktan söz edince "bekleyelim bir kaç gün" diye geçiştirdim. Kendimle ilgili olmayan kaygım derinden belli etti kendini. Adet yerini bulsun diye gittiğimiz göz hekimi dostum da "benlik değil" deyince belli oldu. Benim gibi yakışıklı olan oğlum, benim gibi seçilmiş ve özel insanların arasına katılmıştı. İlk tepkisi resmi yükümlülüklerde ne tür avantajları olduğunu araştırmak oldu...)) Sonrasında yapılan tetkikler vs. ile hiç istifini bozmadı, akut çift görmenin çözülmesi için hastanede yattığı 5 gün boyunca oyun oynama temposundan bir şey kaybetmedi. "İçime saatli bomba yerleştirmişsin" dedi gülümseyerek. Anlayacağınız bende ilk duyduğumdaki belli belirsiz keder dışında hayat kendi yolunda akmaya devam etti. Ediyor. Bizimle akmak isteyen ağaç dalları, yolumuza çıkan yosunlu kayalar, çamurlar ile barışık bir şekilde akıyoruz.

Sonra hatırladım Ege burnu kanayınca gelip sessizce beni uyandırıp yardım isterdi (niye annesini değil yani) ya da ateşi çıkınca kulağıma yavaşça "bana calpol ver ama turuncusundan" diye fısıldardı. Üç yaşında bademcikleri alınırken "düşman yuvasının dağıtılması" masalını yemiş miydi bilemem ama hayli metanetli olduğunu söyleyebilirim. Hastalık, hayatımızda olması gerekenden fazla bir yer kaplamadı hiç bir zaman, hayatın küçük bir pürüzü olarak kabul gördü ve olması gereken yere kaldırıldı. 

Demem o ki merak edip okuyanlara çocuklarınız hastalanacak, hele bu salgından sonra daha da hassaslaşan duygularınızı kontrol etmenin bir yolunu bulun. Ne kadar büyük bir yer verirseniz hayatınızda hastalığa, çocuklarınıza da fark etmediğiniz bir mesajınız oluyor. Hastalıkları görmezden gelmeyin hayata dahil olduklarını gösterin...

 

Ege'nin babası


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız