Cinsiyetçiliğin Sosyal Duygusal Gelişime Etkisi

Bu yazıda cinsiyetçiliğin sosyal duygusal gelişime etkisinden bahsedilmektedir.

Bir bilmeceyle başlayalım. Bir baba ve oğlu korkunç bir araba kazası geçirirler. Kaza sonucunda baba ölür, oğluysa ameliyat için apar topar hastaneye sevk edilir. Ameliyat başlamadan önce cerrah durur ve “Ben bu ameliyatı yapamam çünkü bu çocuk benim oğlum!” der. Sizden bunun nasıl mümkün olabileceği üzerine biraz düşünmenizi istiyorum. Düşündüyseniz okumaya devam edebilirsiniz.

Yapılan bir araştırmaya göre bu bilmeceyi duyanların sadece %15’i cerrahın çocuğun annesi olduğu cevabını verebiliyor. Cerrahın bir kadın olduğunu hayal etmek neden bu kadar zor? Toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyet kalıpları ve öğrenilmiş çağrışımlar desem yeterince açıklayıcı olur mu? Günlük hayatımızda birçok farklı kaynaktan cinsiyet rolleri ve kalıpları üzerine mesajlar alıyoruz. Cinsiyet kalıpları hakkında aldığımız mesajlar kendimizi, başkalarını ve dünyayı nasıl gördüğümüzü ve algıladığımızı etkiliyor. Örneğin bir araştırmaya göre; medya içeriklerine sıkça maruz kalan 4 yaşındaki çocukların, erkeklerin kadınlardan daha “iyi” olduğunu düşünme olasılıkları artıyor (Halim, Ruble, & Tamis-LeMonda, 2013).

Cinsiyetçilik, cinsiyete dayalı önyargı ve ayrımcılık olarak tanımlanır. Cinsiyet sosyalleşmesi ise; kişinin cinsiyeti ile ilgili toplumsal beklentileri, tutumları ve sosyal rolleri öğrenme sürecidir. Cinsiyet sosyalleşmesi bebeklikte başlar ve cinsiyetle ilgili beklentiler ve tutumlar aile içinde, medya aracılığıyla, okulda ve/veya akran ilişkilerinde öğrenilir. Cinsiyet sosyalleşmesini daha iyi anlamak üzerine yapılan bir araştırmada yeni doğmuş bebeklere geleneksel olarak cinsiyetle bağdaşmış renkte kıyafetler yerine nötr sayılan renkte kıyafetler giydirilir ve katılımcılara bebeklerin cinsiyetleri yanlış tanıtılır. Başka bir deyişle kız çocukları oğlan olarak, oğlan çocukları ise kız olarak tanıtılır. Araştırma sonucunda katılımcıların kız sandıkları oğlan çocuklarını daha mutlu ve sosyal olarak tanımladıkları, oğlan sandıkları kız çocuklarını ise daha kızgın ve huzursuz olarak tanımladıkları bulunur (Eliot, 2009). Bu ve bunun gibi nice araştırmaların sonuçlarına bakarak, aynı davranışların cinsiyete bağlı olarak farklı yorumlandıklarını söylemek mümkün.

Başka bir araştırmada ise 11 aylık bebeklerden halıyla kaplı bir kaydıraktan aşağı doğru emeklemeleri istenir. Annelerden ise bebeklerinin yaklaşık nereye kadar emekleyebileceklerini tahmin etmeleri istenir. Araştırmada kız ve oğlan çocukların emeklemede ve risk almada eşit derecede becerikli olduğu ve motor becerilerinde bir farklılık olmadığı gözlemlenir. Ancak araştırmanın asıl can alıcı noktası şu: Oğlan anneleri çocuklarının nereye kadar emekleyebileceği hakkında hemen hemen doğru tahminlerde bulunurken, kız anneleri bebeklerinin gerçekte emekledikleri noktadan çok daha gerisine emekleyebileceği tahmininde bulunur (Eliot, 2009). Bu şu anlama geliyor; ebeveynler farkında olmadan kız çocuklarının fiziksel aktivitelerini sınırlandırıyorlar. Bebeklere ve çocuklara yalnızca cinsiyetlerini baz alarak sıfatlar atfetmek ve becerileri hakkında tahminler yürütmek hem onlara nasıl davrandığımızı hem de onlara ne çeşit fırsatlar ve deneyimler sunduğumuzu belirliyor.

Çocuklar küçük yaşlardan itibaren oyun yoluyla beceri geliştirir. Genellikle kız çocukları konuşarak, çizim veya resim yaparak veya evcilik oynayarak sosyalleştirilir. Oğlan çocukları ise harekete, hedeflere, bir şeyler inşa etmeye dayalı oyunlara yönlendirilir. Bu aktivitelerin hepsi çocukların gelişimi için faydalı olmalarına rağmen çocuklara eşit bir şekilde sunulmazlar. Erken oyun deneyimlerindeki bu farklılıklar sosyal, duygusal ve bilişsel işlevlerde de farklılıklara yol açar. Cinsiyete göre seçilen oyuncaklar ileriki yaşlarda yerini cinsiyete göre seçilen derslere ve mesleklere bırakır. Yapılan araştırmalara göre; ebeveynler bilim ve matematik alanlarının kız çocukları için daha zor ve daha az ilgi çekici olduğuna inanıyorlar. Ebeveynlerin çocuklarının becerilerine ve ilgi alanlarına olan inançları, çocukların bu alanlarda kendine güvenlerini, yeterliliklerini ve devam etme isteklerini etkiliyor (Tenenbaum & Leaper, 2003).

Cinsiyet rollerine bağlı kalmayan esnek yaklaşımlar çocukların daha geniş bir sosyal duygusal ve bilişsel beceri yelpazesi geliştirmesine yardımcı olur. Kız ve oğlan çocuklarına eşit olanaklar sunmak ve onları eşit olarak aynı oyuncaklarla birlikte oynamayı öğrendikleri faaliyetlere teşvik etmek çocukların cinsiyet kalıplarını ve rollerini benimsemesinin ve sürdürmesinin önüne geçer.

 

Uzm. Psk. Çağla Fırat


Yorumlar
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız