Oğlum büyürken yaşadığımız deneyimleri paylaşmaya başladığımı duysa bir süre konuşmaz sanırım benimle. Lakin istiyorum ki tanımadığım ebeveynler babalık tökezlemelerimi bilsin belki farklı bir yol denerler kendilerince. Gördüğüm kadarı ile ezberlerimiz aynı ve değiştirme konusunda beceriksiziz. Yani olur ya birimiz kurtarır kendini çocuğunun vereceği dersten diye yazıyorum.
Mühendislik yapmayan ama mühendislik taslayan bir baba olarak en çok teknoloji konusunda geri kalmayacağımı ispatlarcasına açtım sonuna kadar dijital dünyanın kapısını Ege'ye. Olay tabii ki Gameboy'dan başladı. Konvansiyonel oyuncakları ile büyüyen Ege bir gün parkta kendinden bir tık büyük çocuğun elinde gördü bu oyuncağı ve yanıma geldi "bu oyuncak değil mi?" diye sordu hafif gözleri dolmuş şekilde. "Oyuncak" dedim... "Peki niye paylaşmıyor?" sorusu geldi ardından, oyuncak paylaşıldığı zaman oyuncak olur dersi vardı ezberinde. Savcının sıkıştırdığı sanık gibi durumu nasıl kurtaracağımı düşünürken "sıra sıra oynamamız gerekmiyor mu?" sorusu ile tüm babalık duygularımı ezmeye başlamıştı çoktan. Bu sıkışıklıktan nasıl çıktığımı tahmin edersiniz herhalde ertesi gün en alasından bir gameboy yatağının başucuna yerleşmişti. Bir süre sonra hatamın farkına varıp yaşını biraz aşıyor olsa da Lego Technics serisinden bir oyuncak ile geldim eve. Mühendis babaya yakışır olan adımı atmıştım ne de olsa. Başına oturduk hemen aralıksız üç saat sonra 500 parçalı legoyu tamamlayıp kalktık ve Ege Gameboy'una geri döndü. Her hafta bir Lego Technics oyuncağı ile geldim eve senaryo değişmedi. Ege ustalaştı Lego konusunda ben ise ucuzu nerede var araştırmasına daldım. Sonunda konuyu daha ileri bir boyuta taşıyıp Lego Mindstorms serisinden bir robot yapma takımı aldım. Artık Gameboy ile rekabet edebilecek bir sevide olduğumu düşünüyordum. Robotu RF sinyalleri ile idare etmemiz gerektiğini görünce benim laptopum devreye girdi. Akşam geldiğimde Ege bilgisayar komutları ile robotu salona göndermek ile meşguldu. Neyse hızla Gameboy'un yerini basit bilgisayar oyunları almaya başlamıştı. Teletubbies ve güneşi anılarda kalan naif birer karakterlerdi artık. İlkokulun sonlarına doğru Minecraft fırtınası bizim evde de esmeye başladı sonuçta Ege arkadaşları ile bir server kiralayıp başka çocukalrın oynayacağı bir Minecraft oyunu oluşturdu. Bunu büyük bir gururla dostlarıma ilan ettim hemen. Ve bilgisayar versiyonları yetersiz kaldıkça Ege tüm harçlıklarını biriktirip yeni bilgisayar hayali kurmaya başladı.
Ben ne yaptım? Hedefler koydum önüne şunu yaparsan böyle, bunu başarırsan şöyle diye... ve bütün öyleler ve şöyleler gerçekleşti. O bilgisayar, Ege'nin yazılı olarak sunduğu donanımda toplatıldı, kumbara kırıldı, üstü tamamlandı ve masasında yerini aldı. Ege artık ödev vs. gibi yapması gerek herşeyi hızla tamamlayıp kulaklığını takıp kendi dünyasına takılıyordu. Ne zaman öğrendiğini farketmediğim bir ingilizce ile tüm dünya ile oyun oynuyordu. Annesi en kızgın olduğu dönemlerde al işte buyur senin eserin diye üzerime geliyordu. Birgün artık dayanamadım aldım, oturttum karşıma;
"Bak oğlum... çok ağırıma gidiyor kitap okumayıp, beatles dinlemeyi bırakıp, piyanoda vakit geçirmeyip sadece bu aptal oyunları oynaman. Kendimi çok başarısız ve seni yanlış yönlendirmiş bir baba olarak görüyorum. Bu beni üzüyor." dedim... Baktı o bildik sakin haliyle (arkadaşları cool diyor o haline) "Beni kendi değerlerinle anlamaya çalışma..." dedi (belki de bildiklerinle demiştir) ve devam etti "Derslerim çok iyi, sizi utandıracak ve yoracak hiç bir şey yapmıyorum. Kötü alışkanlıklarım yok. Büyük isteklerim yok. O zaman niye oynamıyorum bilgisayar ile?.." Israr ederek "Ama sosyalleşmek, arkadaşlarınla yüzyüze buluşmak vs. önemli değil mi?" dedim. "Bu başka bir sosyalleşme. Ben asosyal değilim. Dünyadan haberim var, senin yaptıklarından bile haberdarım..." dedi ve ekledi "Benim için yaptıklarının da farkındayım..." Gözlerim doldu itiraf edeyim ve ayrıldım yanından... (Tamam azıcık uyduruyor ya da abartıyor olabilirim siz hikayeyi takip edin.)
Sonraki yıllarda Ege çevresinde kendi deyimiyle sıkı bir "gamer" olarak ünlendi. Arkadaşları takıldıkları oyunlarda arayıp nasıl devam edebileceklerini sormaya başladılar. Bu yolla belki para kazanılıyordur diye düşündüğümü hatırlıyorum. Kendince bir oyun etiği geliştirmeye başladı ilerleyen zamanlarda pahalı LOL değil de oradan ayrılıp benzerini yazan ekibin parasız DOTA2'sini oynamayı tercih etti. Lise1'de ne olmayı düşünüyorsun diye sorduğumda "Bilgisayar mühendisliği gibi görünüyor" dedi, görünüyor ne yahu diye içimden debelenirken sonunda üniversite sınavı öncesi sorma cesareti gösterip "B planın ne oğlum?" diye sordum, cevabı tahmin etmeliydim "B planı mı?"... Neyse sakin sakin GS Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'ne girdi. Sınıfın iyi kodcularından biri sanırım çünkü arkadaşlarının projelerine destek oluyor.
Bu arada yeniden piyanoya döndü, youtube üzerinden film vs. izliyor, anlamadığım binlerce sayfalık dijital kitaplar okuyor ve okulunu da dört sene de bu yıl bitiriyor gibi "görünüyor"...))) Tabii ki içimdeki baba kendini tutamadı "Yüksek yapmayı düşünüyor musun? Akademi falan..." diye sordum "Kod yazmanın yükseği olur mu ki? Bilmiyorum bakarız, sakin ol dostum..." yanıtı sonrası sevdiği çorba dibine tutmasın diye karıştırma görevime geri döndüm.
Demem o ki "çocuğum bu dönemde ekran manyağı oldu" konusunda çok dertlenmeyin, kendi bildiklerinizle anlamaya çalışmayın, izleyin ve yanında olduğunuzu hissettirin. Kendi yolunu açacaktır yavaş yavaş sizin istediğiniz şekilde olmasa da.
Ege'nin Dostu