Dr. Çağrı Kalaça, Dr. Yankı Yazgan ile baba olmak üzerine konuştu. Keyifli okumalar...
Gidip gelip, yeni doğmuş çocuğuna bakarak ne olup bittiğini anlamaya çalışan babaya sorulduğunda “onun kim olduğunu anlamaya çalışıyorum,” diye cevap veriyor. Bebeğini ilk kez gördüğünde şaşkınlığa kapılan ya da bir tür hayal kırıklığına uğrayan babaların sayısı az değil, hatta çoğunluk… Peki babaların çocuklarına ısınması niye bu kadar zaman alıyor?
Anne-baba ile çocuk arasındaki bağı oluşturan etkenlere yakından bakarsanız, “birlikte zaman geçirmek” etkeninin babalar tarafında pek kısıtlı olduğunu görebilirsiniz. Annelerin çocuğu dokuz ay karnında taşımakla başlayan yakın ilişkileri, emzirme, bakım gibi yoğun dikkat ve emek gerektiren, tümüyle zamana dayanan tiptedir.
Hormonların neredeyse gebe kalma fikriyle salınmaya başladığını biliyoruz. Gebelik ilerledikçe, annenin “havaya girdiği” de malum. Anne dahil herkes bu ruhsal durum değişikliğini şaşkınlıkla karşılayadursun, anne kendi ruh halini, bebeğin yoğun emek ve özveri gerektiren bakımına hazırlar.
Bebek doğduğunda annenin kendisini ona adaması, ondan başka bir şeyle pek az ilgilenebilmesi bu durum sayesindedir. Annelerin çocuğa duydukları aşk derecesindeki bu ilgiyi adeta tahrik eden hormonal değişiklikler, ne yazık ki, babada mevcut değildir. Dolayısıyla, zaman fakiri babalar, bebekleriyle ilişkilerini pekiştirecek hormon desteğinden de yoksun kaldıklarında, bebek-baba ilişkisi yoğunluk açısından anneyle olanın epey bir gerisinde kalır.
Ancak bu hormon yoksunluğunun bir sınırı vardır; örneğin, kadınlarda rahimin doğuma hazırlanmasından ve emzirmeden sorumlu hormonların erkeklerde de salgılanıyor olmasının ciddi bir etkisi oluşuyor. Oksitosinin bağlanma ve yakınlık kurma ile bağlantısı, erkeklerin babalık deneyimlerinin sadece çocuklarla değil başka insanlarla da yakınlık kurmalarına zemin oluşturur.
Babalar kendilerine, bebeklerine ve ilişkilerine zaman tanımalı ve zaman ayırmalılar. Yine de “hormonsuz” hissedip, bebekleriyle iyi ilişki kuramayacağını düşünüp telaşlanan babalara önerilerin başında “zaman” etkenine saygı göstermeleri geliyor.
Saygı, iki anlamda: zaman alıcı bir süreç içinde olduklarını unutmadan hareket etmek, aceleci olmamak; bebekle her gün, düzenli birkaç dakika geçirmek…
Yani, zaman tanıyın ve zaman ayırın. Süreç kendiliğinden ilerleyecektir.
Sabrımız yok.
Söz ettiğim dönem iki yıla kadar uzayabilir... Ama babalığın tadını daha erkenden çıkartmak da mümkün, niye bekleyelim?
Çalışma gruplarımdan birisinde bir babanın sorduğu gibi, “Anne-bebek arasındaki bu danslara-manslara nasıl katılalım? Fazla da anneleşmeden, erkeklikten çıkmadan?”.
O zaman bilim yol göstersin bize, 90’lı yıllarda başlayan görüntü analizine dayalı çalışmalardan elde edilen sonuçlara bir bakalım; anneleşme korkusu içinde olanlar sıkı durmalı.
Oyunbaz babalar. Bebek, yeryüzünde üç ya da dördüncü haftayı doldurduğunda babasıyla (annesiyle olandan farklı) bir “dans” tutturabilir. Araştırmacılar babaların çok daha ‘oyunbaz’ olduklarını ortaya koymuş. Çalışmada çekilen videolarda gözlemleyebiliyoruz: Baba üç dakikalık seans için odaya girdiğinde, bebeğin sağına soluna dostça şaplaklar indiriyor. Babanın sesi ‘cilveli’ iniş-çıkışlar gösterirken, yüzündeki abartılı ifadelerle ortamı ısıtmayı sürdürüyor.
Bebek, şöyle bir durup baktıktan sonra, biraz kıkırdayıp sandalyesinde babaya doğru yatıp kalkmaya başlıyor. Sonradan değerlendirildiklerinde, bebeklerin üç aylıkken babalarının sesiyle, oyuna hazır bir vücut duruşuna geçtikleri görülmüş. Babanın varlığı “haydi, oynayalım” anlamına geliyor. İşin ilginç kısmı, babalar da bebeklerindeki oyunbazlık işaretlerini alır almaz, yüzlerinde bebeğin yüzündekine benzer bir ifade ortaya çıkıyor.
Maksat beraber olmak.
Kimi anneler, babalar ile bebeklerin bu coşkulu danslarına, baş döndürücü hızdaki ritme imrenebilirler. Babaların bebeklerin bakım sorumluluğunu çok daha az alıyor olmaları, bu oyunbazlığa annelerin getirdiği bir açıklama, ama bebeklerin bakımını birincil olarak üstlenen babaların yaptığı dansın da son derece oynak olduğu gözleniyor. Anne ise, yumuşaklık, ılık ve sakin bir tempodaki danstan şaşmıyor.
Bütün dansların ortak mesajı ise, ‘Bak işte, beraberiz!’.
Anadolu’nun değişik kentlerindeki seminerlerde anneler ve babalar ile konuştuğumda bu bilgi ve verileri paylaşıyorum. Aldığım tepkilere şaşarsınız.
Dört beş yıl önce Erzurum’da Aziziye çay bahçesinin alt katındaki düğün salonundaydık. Annelerin beyin dokularında bebeklerinin sesini duyup yüzlerini gördüklerinde aktifleşen bölgeleri tanımladım önce. Sonra aynı zaman diliminde görüntülenen babaların beyinlerinde bebeklerini dinleyip gördüklerinde herhangi bir bölgede aktifleşme olmadığını anlattım.
Bir sonraki slayda bakınca babalarda benzer değişikliklerin neredeyse annelerde olduğundan 6 ay sonra gerçekleştiğini gösteren verilerle karşılaştık. Kalabalıktan birisi söz aldı: “Babalarda jeton geç düşüyor, demek ki”. Bir başkası devam etti: “Ama kadınlar da bizi bırakmıyorlar ki, çocuklarla daha yakın olalım. Git anlamazsın deyip yolluyorlar.”
Bebekleriyle zaman geçiren, onların gündelik ihtiyaçlarını karşılayan babaların çocuklarına zarar verici ya da istismar edici davranışları neredeyse hiç göstermediklerini ortaya koyan çalışmalar var...